Orta Doğu

Danışma görüşleri UAD'deki soykırım davasını nasıl etkileyecek?

Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü doktora öğrencisi Selman Aksünger, Uluslararası Adalet Divanında (UAD) aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 49 ülkenin sunumlarının soykırım dava sürecine etkisini kaleme aldı.

Abone Ol

UAD'de İsrail'in Filistin'deki işgal ve ilhak uygulamalarına ilişkin, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 49 ülke ve 3 uluslararası kuruluşun sözlü sunumlarının ardından Divan hakimleri, verecekleri danışma görüşü için müzakerelere başladı. Sözlü sunumlarda, Filistin’deki işgalin hukuka aykırılığının yanı sıra Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı, ilhak, Kudüs'ün statüsü ve Filistinlilere yönelik ayrımcı uygulamalar ele alındı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun, 30 Aralık 2022'de danışma görüşü isteme kararının Divan'a ulaşmasının ardından, ülkelerin ve uluslararası kuruluşların yazılı beyanlarıyla başladı. Görüşler, yazılı beyanlara karşı verilen karşı yorumlar ve sözlü beyanlarla devam etti. Artık bundan sonra geriye, Divan yargıçlarının vereceği danışma görüşünün ilan edilmesi kaldı.

Danışma görüşü nasıl hazırlanıyor?

Divan, vereceği kararların müzakeresine başlarken Divan Başkanı veya raportör-yargıç olarak nitelendirilen bir Divan hakimi, söz konusu talepteki hukuki meseleleri Divan’ın 15 daimi hakiminin genel hatlarıyla tartışmaları için listeliyor. Görüşte yer alacak her bir hukuki mesele için hakimler, kendi aralarında yazılı ve sözlü görüş alışverişinde bulunduktan sonra listelenen hususlar oylamaya sunuluyor. Daha sonra çoğunluğun belirlediği yönde, Divan’ın nihai görüşü “taslak görüşü” olarak hazırlanarak 3 yargıçlı bir “komite” hakimler arasındaki gizli oylamayla oluşturuluyor. Bu komite, hakimler arasındaki sözlü ve yazılı müzakerelerdeki hususları detaylandırarak ve gerekçelendirerek Divan’ın nihai görüşünü diğer hakimlerin görüşüne sunuyor. Bu aşamada nihai görüşe son şekli verilirken, çoğunluk görüşüne katılmayan hakimler karşı oy yazılarını, çoğunluk görüşüne katılıp gerekçeleri farklı olan hakimler ise ayrı görüş yazılarını hazırlıyor.

Divan hakimlerinin müzakereye başlamaları ile görüşün açıklanması arasındaki toplam süre, istenen danışma görüşünün konusuna, konuların kapsamına, hakimler arasındaki görüş ayrılığının veya uzlaşının derinliğine ve Divan’ın genel iş yüküne göre değişiyor. Örneğin, Divan’ın 1949 tarihli Namibya danışma görüşündeki müzakere süreci 96 gün, Batı Sahra danışma görüşü müzakereleri 78 gün sürerken bu sürecin 2000'ler sonrasındaki 3 danışma görüşünde daha uzun olduğu dikkati çekiyor.

Divan hakimleri, 2004 Batı Şeria Duvarı danışma görüşlerinin müzakereler başladıktan 135 gün sonra, 2010 tarihli Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanına ilişkin görüşünü 223 gün sonra ve 2019 tarihli Chagos Takımadaları’nın Morityus’tan ayrılmasına ilişkin görüşünü 172 gün sonra açıkladı. Filistin’in işgaline ilişkin danışma görüşünde yazılı ve sözlü beyan veren devlet sayısının tarihi seviyelerde olması ve Divan’ın iş yükünün son yıllarda açılan davalarla birlikte görece artması dikkate alındığında, Filistin’in işgal ve ilhakına ilişkin görüşün 2024 yılı bitmeden açıklanması muhtemel.

Danışma görüşünden beklentiler

Birleşmiş Milletler Şartı'nın 65. maddesi uyarınca BM’nin kendisine yetki verilen organlarının, Divan’ın kendi önüne getirilen uluslararası hukuk soru ve sorunlarına ilişkin görüş verme yetkisi vardır. BM Şartı’nın 96. maddesi uyarınca ise BM Genel Kurulu yetkili organlardan biridir. Divan, 2004’teki Batı Şeria Duvarı görüşünde açıkça ortaya koyduğu üzere, Genel Kurul’dan gelen Filistin meselesine ilişkin hukuki sorular hakkında görüş vermeye yetkilidir. Bu sebeple İsrail, ABD ve Fiji’nin karşı yöndeki iddialarına rağmen, Divan’ın danışma görüşü vermemesi için bir gerekçe bulunmuyor. Öte yandan, İngiltere ve Kanada’nın savunduğu, “Danışma görüşünün verilmesi iki devlet arasındaki barış sürecini zedeler.” şeklindeki iddiaların ise 2004’teki Duvar görüşünde olduğu gibi Divan tarafından yine reddedilmesi bekleniyor.

Yazılı ve sözlü beyan sunan birçok devletin gerekçelendirdiği üzere İsrail’in, Doğu Kudüs ve çevresi de dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında “işgal gücü” statüsünün tespiti ve işgalcilikten kaynaklı insancıl hukuk ve insan hakları kurallarını ihlal ettiğinin tespiti öngörülüyor. Bu nedenle İsrail’in, Filistinlilerin en temel insan hakları olan "kendi kaderini tayin haklarını" ihlal ettiği ve ilhak ettiği topraklardaki varlığının da hukuka aykırılığının ortaya çıkması bekleniyor. Buna ek olarak İsrail’in Kudüs’ün statüsünü değiştirmeye yönelik eylemlerinin ve Filistinlilere yönelik ayrımcı uygulamalarının da teyit edilmesi öngörülüyor.

Karara etkisi ne olur?

Danışma görüşleri her ne kadar bağlayıcı olmasa da, BM’nin temel yargı organı olan UAD'nin, Filistin’in işgaline ilişkin uluslararası hukuk kurallarının ne olduğu ve nasıl uygulanması gerektiğine dair vereceği görüş hem benzer davalar açısından uluslararası topluma yön verecek hem de belirleyici içtihadın ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu nedenle, danışma görüşleri birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alınıyor. Divan’ın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde, duvarın hukuka aykırı olduğunu tespit etmesinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartı koyması önemli bir örnek olarak görülebilir.

UAD'nin 22 Temmuz 2010'da, uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığı tanıyan devlet sayısı danışma görüşünün ardından hızla arttı. UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu yönünde olması durumunda, bunun İsrail ve diğer ülkeler açısından getirdiği sonuçları da tespit etmesiyle İsrail üzerindeki siyasi ve hukuki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkelerin uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlanmaları muhtemel.

BM Genel Kurulu’nun, danışma görüşünü 7 Ekim’de Gazze’ye yapılan saldırılardan önce istemesi sebebiyle yazılı beyanların tamamı Gazze’deki ihlallere değinmezken birçok devlet Gazze’de yaşanan son olayların da danışma görüşünün kapsamına alınması gerektiğini belirtti. Bu açıdan Güney Afrika’nın İsrail aleyhine açtığı soykırım davasında tespit edilen ihlallerin de danışma görüşünün kapsamına girmesi oldukça muhtemel. Aynı şekilde Divan’ın Gazze’deki işgal ve saldırılara ilişkin yapacağı tespitler de Güney Afrika’nın açtığı soykırım davasındaki kararı etkileyecektir. Bunun dışında, danışma görüşünde tespit edilecek ihlallerin failleri aleyhine, Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) ve üçüncü ülkelerin yerel mahkemelerinde soruşturma başlatılması söz konusu olacaktır.