Gazze Şeridi'ndeki en son çatışma, İsrail ve Filistinlilerin bir tür uzun vadeli barışa varmalarının gerekliliğini yeniden ortaya koydu ancak, bu sonuç şu an oldukça uzak görünüyor. Her türlü tartışmanın merkezinde ise 1947 Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu Barış Planında vaat edilen ancak hiçbir zaman hayata geçirilmeyen Filistin devleti meselesi yer alıyor.
İsrail, gerçekte 14 Mayıs 1948'de kendi bağımsızlığını ilan etse ve daha sonra geniş bir devletler topluluğu tarafından tanınsa da aslında Mayıs 1949'da BM'ye katıldı. Filistin ise hiçbir zaman varlığı tanınan bir devlet olamadı. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), 1988'de Filistin Devleti'ni ilan ederek 1967 sınırları çerçevesinde Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs üzerinde egemenlik iddia etti.
2024 yılı itibarıyla 140 ülke Filistin devletini tanıdı. Buna Çin, Rusya, Türkiye, tüm Arap devletleri ve tüm BRICS+ ülkeleri de dahildir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve G7 ülkeleri ise Filistin devletini tanımadı. 9 Avrupa Birliği (AB) ülkesi Filistin'i bağımsız bir devlet olarak tanısa da bunların içinde sadece İsveç halihazırda AB üyesiyken bunu yapmıştır. Malta, Kıbrıs Rum yönetimi, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve Polonya, Filistin devletini AB'ye katılmadan önce tanımıştı. Filistin devletini tanımayan ülkeler bunu başlı başına reddetmiyor ancak bunun İsrail ile barış sürecinin daha geniş çerçevesinde değerlendirilmesi yönünde hareket ediyorlar. 1993 Oslo Barış Anlaşması'nda da açıkça bir Filistin devleti fikri desteklenmese de, sonuçta iki devletli bir çözüm beklentisi vardı.
Filistin hiçbir zaman BM'ye tam üye olarak katılamadı. Ancak 1975'te FKÖ, BM Genel Kurulu'nda gözlemci statüsü elde etti ve ardından 1988'de Filistin'in kendi bağımsızlığını ilan etmesiyle bu görev Filistin'e transfer edildi. 2012 yılında Filistin, BM Genel Kurulu'nda "üye olmayan gözlemci devlet" statüsüne yükseltildi. Bu adım BM tarafından Filistin devletinin yarı tanınması anlamına geliyor.
Filistin'in BM'ye tam üyelik teklifi
Bu bağlamda Gazze'deki çatışma, Filistinlilerin BM üyeliği arayışlarını haklı çıkarırken İsrail açısındansa bunu daha da imkansız hale getiriyor. 2011'deki son denemenin ardından, 2 Nisan'da BM Genel Sekreterine gönderilen bir mektupta Filistin, BM'ye tam üye olarak katılma teklifini resmen yineledi. Filistin tarafı, konunun nisan ayında BM Güvenlik Konseyi'nde inceleneceğini umuyor. Geçmişte hiçbir metin Güvenlik Konseyi'nde oylamaya sunulmamıştı ve konuyu yalnızca Genel Kurul değerlendirmişti. Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Bağlantısızlar Hareketi Filistin'in yeni hedefini destekledi. BM'ye katılmak için herhangi bir adayın, Güvenlik Konseyi'nin tavsiyesi üzerine BM Genel Kurulu'nda 3'te 2 çoğunluk elde etmesi gerekiyor, ancak burada 5 daimi üye olan ABD, Çin, Rusya, Fransa, Birleşik Krallık'ın veto hakkı bulunuyor.
ABD vetosunun yaptırım gücü var mı?
Filistin'in BM'ye tam üyelik sürecinde veto ihtimali bulunuyor. Aralarında Fransa'nın da bulunduğu bazı Avrupa ülkeleri, Filistin'in tanınmasının artık tabu olmaması gerektiğini ifade etti. Ancak ABD'nin Filistin'in BM üyeliğini tavsiye etmesi pek olası değil ve bu nedenle Filistin lehine bir metnin gelmesi durumunda Güvenlik Konseyi'nde veto hakkını kullanması bekleniyor. ABD, son dönemde İsrail'in Gazze'deki operasyonlarına mesafeli davrandı, hatta BM Güvenlik Konseyi'nin ateşkes çağrısında bulunan kararında çekimser kaldı. Ancak ABD-İsrail arasındaki görüş ayrılıkları, ABD'nin Filistin'in BM üyeliğine ilişkin metninde hamisi olduğu devlete karşı oy kullanacağı bir düzeye ulaşmadı.
Gazze'deki mevcut çatışma İsrail'i iki devletli çözüme yaklaştırmadı, aslında bu ihtimali daha da uzaklaştırdı. Zira İsraillilerin bakışına göre artık Filistinlilere verilecek her şey artık 7 Ekim saldırıları için bir taviz olarak değerlendirilebilir. Şubat 2024'te İsrail parlamentosu da Filistin devletinin tek taraflı tanınmasına karşı oy kullanmıştı.
Esas mesele ise burada yatıyor. Filistinliler için, Filistin devleti olmadan mevcut çatışmanın çözümü yok. İsrailliler için ise böyle bir seçenek, eğer üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeye başlarlarsa, diplomatik bir sürecin sonunda gelebilir. Bu aşamada, anki Filistin'in devlet olması ya da BM üyeliği mevcut savaşın ikincil zararlarından biriymiş gibi, ABD koruyucu rolünü hala sürdürüyor.