Gazze'nin Deyr Balah kentinde doğup büyüyen 40 yaşındaki Ebu Nasır, esir olarak kaldığı 2003 ila 2021 yıllarında yaşadıklarını bugün hayatına devam ettiği Ankara'da AA muhabirine anlattı.

"18 yıl boyunca, odamıza ya da hücremize yapılan yüzlerce ani baskın oldu. Hemen ellerimiz kelepçelenir, üzerimiz soyulur, üzerimize köpekler salınır, ses ve gaz bombaları atılırdı" diyen Ebu Nasır, Kızılhaç tarafından "Gazze Şeridi'ndeki en fazla acı çeken mahkumlardan biri" olarak gösteriliyor.

İkinci İntifada'da alıkonuldu

Gazze Şeridi'nin Deyr Balah kentinde lise eğitimini tamamladığını belirten Ebu Nasır, Gazze'deki El-Ezher Üniversitesi'nin hukuk bölümünde eğitim gördüğü sırada İkinci İntifada'nın (Aksa İntifadası) başladığını, bu nedenle eğitiminin yarıda kaldığını belirtti.

Ebu Nasır, 2000 yılında İkinci İntifada'ya destek olmak amacıyla Filistin direnişine katıldığını ve İsrail işgali tarafından takip edilip 2003 yılında alıkonulduğunu kaydederek, şöyle devam etti:

"İsrail işgal güçleri, Deyr Balah ile Gazze arasındaki yolda direnişçileri hedef alarak suikastlar düzenliyor, onları öldürüyor ya da tutukluyordu. Bu nedenle üniversiteye gitmeyi bırakmak zorunda kaldım. İsrail askerleri, 10 Haziran 2003'te sabaha karşı saat üçte arkadaşımın evini kuşattılar. O sırada ben de onun evindeydim. Eve yoğun ateş açtılar ve bizi tamamen soydular. Tutuklama sırasında ve götürdükleri yerleşim biriminde dövüldük. Siyonist mahkeme bana Filistin direnişine katılma, silah eğitimi alma ve Gazze'deki yerleşim bölgelerindeki siyonist askerleri öldürmeye çalışma suçlamalarıyla 18 yıl hapis cezası verdi ve bu süreyi hapiste tamamladım."

"İsrailli doktorlar ameliyatta karnımda plastik kütle unuttu"

İsrail hapishanelerindeki işkence, darp, kötü beslenme ve tıbbi ihmalin boyutlarına dikkati çeken Ebu Nasır, "Hapishane, sağlıklı bir insan için bile başlı başına çok zor bir yer. Peki ya bir insan esirken hasta olursa ve hapisteyken defalarca başarısız ameliyatlar geçirirse? Yaşadığım kasıtlı tıbbi ihmallerle geçen ameliyatlar gerçekten çok zordu." dedi.

Hapishanede safra kesesi ağrılarıyla kıvrandığını söyleyen Ebu Nasır, gelişmiş tıbbi imkanlar olmasına rağmen kendilerine gerçek tedavi sunulmadığını, uygulanan tedavinin tam bir iyileşme sağlamadığını, hastalık ile sağlık arasında bırakıldıklarını ve bunun da bir tür yavaş işkenceye dönüştüğünü vurguladı.

İlk ameliyatının 2005 yılında yapıldığını aktaran Ebu Nasır, "Ameliyat sırasında bile ellerim ve ayaklarım kelepçeliydi. Yanımda silahlı işgal askerleri duruyordu ve ameliyat esnasında bile kelepçeler çözülmüyordu. Ameliyatın başarısız olmasının en büyük nedeni, ameliyattan hemen sonra demir araca konularak doğrudan hapishaneye götürülmemdi. Normalde ameliyat sonrası en az bir hafta hastanede dinlenmek gerekiyor ama buna izin verilmiyordu. Uzun ve sarsıntılı yolculuktan sonra hapishaneye ulaştığımda ameliyat zaten başarısız oluyordu." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan LGBT dayatmasına karşı uyarı Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan LGBT dayatmasına karşı uyarı

İkinci bir ameliyat için iki yıl mücadele ettiğini ve 2007 yılında yeniden ameliyat olduğunu belirten Ebu Nasır, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İkinci ameliyattan çıktıktan sonra dört yıl boyunca karnımda yabancı bir cisim var gibi hissettim. Defalarca acı çektiğimi ve karnımda bir şey hissettiğimi söyledim. Bana sürekli bir şey olmadığını ve normal olduğunu söylediler. İdam mahkemesine çıkmayı talep edip her gün yavaş yavaş ölmek yerine bir kere ölmek istediğimi belirtince tekrar ameliyat oldum. Karnımda plastik iplik unutulduğunu söylediler. Sonradan öğrendim ki İsrail'de yeni mezun doktorlar bedenlerimiz üzerinde ameliyat pratiği yapıyorlardı."

Bu ameliyattan sonra yavaş yavaş iyileştiğini ve hapishanede spor yaparak bedeninin güçlendiğini aktaran Ebu Nasır, buna rağmen ameliyatın etkilerini vücudunda hala hissettiğinin altını çizdi.

"Psikolojik ve fiziksel tazminat davası açmaya çalıştım ama reddettiler"

Yaşadığı tıbbi ihmale ilişkin psikolojik ve fiziksel tazminat davası açmaya çalıştığını fakat reddedildiğini vurgulayan Ebu Nasır, hapishanede insan hakları kuruluşlarına yazdığı mektupların da İsrail güçleri tarafından imha edilerek gönderilmediğini kaydetti.

Ebu Nasır, "İsrail hapishanelerinde yemekler, sağlık hizmetleri, muamele çok kötü. 18 yıl boyunca, odamıza ya da hücremize yapılan yüzlerce ani baskınlar oldu. Hemen ellerimiz kelepçelenir, üzerimiz soyulur, üzerimize köpekler salınır, ses ve gaz bombaları atılırdı. Bunlar sürekli tekrar ediyordu. Bu, Filistinlilerin iradesini kırmaya yönelik bir yaşam. İsrailliler bunun için 'bilincin kırılması' kavramını kullanıyor. İşgale karşı direnenin başına ne geldiğini göstermek istiyorlar, fakat yine de direnişi kıramıyorlar." ifadesini kullandı.

İsrail hapishanelerinde mahkumların zamandan koparılmak istendiğini anlatan Ebu Nasır, saatlerine el konulduğunu, böylece ailelerinden, eğitimden ve hayattan uzak bırakıldıklarını söyledi.

Bu durumun, esirlerin yıllar sonra dışarı çıktıklarında hayattan geri kalmalarına yol açtığının altını çizen Ebu Nasır, hapishanede geçirdiği uzun süre boyunca yaşadığı psikolojik zorlukları dile getirerek, şunları paylaştı:

"Kızılhaç bir gün bana gelip, 'Babanız öldü ve defnedildi' dedi. Oysa ben kısa bir süre önce hapishane yönetiminden hasta olan babamla telefon görüşmesi yapmak istemiştim ama reddetmişlerdi. Hapishanede, yaşadığımız zorluklar, o anların acısı çok büyüktü ama bu zayıflıktan ağlamıyorduk. İnsani duyguları yaşıyorduk ve bağlı olduğumuz dava için ağlıyorduk."

Ebu Nasır, 18 yıl sonra hapishaneden daha güçlü ve bilinçli bir şekilde çıktığını belirterek, sadece Filistin değil, dünya hakkında da önemli bilgiler edindiğini aktardı. Hapiste eğitimini tamamlayıp onlarca sertifika aldığını ifade eden Ebu Nasır, yaşadığı acılara rağmen bu deneyimin ona güç ve kararlılık kazandırdığını, bedeninde ve ruhunda yaralar olsa da zihinsel olarak sağlıklı şekilde özgürlüğüne kavuştuğunu vurguladı.

"Serbest bırakılan Filistinli esirlerden bazılarıyla hapishaneden tanışıyorum"

Hamas ve İsrail arasında imzalanan ateşkes ve esir takası anlaşması sonucu serbest bırakılan Filistinli esirlerin bazılarıyla hapishaneden tanıştığını kaydeden Ebu Nasır, "Özgürlük mücadelesi veren ve hayat boyu hapis cezasına çarptırılan insanlar esaretten kurtuluyor. İçlerinde tanıdığım, yıllarca birlikte olduğum gençler var ama onları tanıdığımda daha iyi bir durumdaydılar. Şu anda onların halleri gerçekten çok kötü. Vücutları, kemikleri, yüzleri çok zayıflamış. Bu durumu görmek gerçekten çok zor. Esirlerin serbest bırakılma haberlerini izlerken çocuk gibi ağladım çünkü önceki hallerini biliyorum." yorumunda bulundu.

Ebu Nasır, Türkiye'yi ikinci vatanı olarak gördüğünü vurgulayarak, Türk halkının güzelliğini ve Filistin'e olan sevgisini hissettiğini dile getirdi. Ebu Nasır, Filistin özgürleşene kadar, dünya çapında Filistin davasını duyurmayı ve anlatmayı hayal ettiğini belirtti.

Gazze halkının hala mücadele ettiğini ve kurtuluş için büyük bedeller ödediğini hatırlatan Ebu Nasır, "Yafa, Hayfa, Akka ve Kudüs'ten hep işgal arabalarıyla tutuklu şekilde geçtim. Her Filistinli gibi özgür Filistin hayali kuruyorum. Bugün, halkımın Gazze'ye doğru yürüyerek geri dönerken şarkılar söylediğini görüyorum. Geri döndükleri yerde evleri yok ama şarkılar söyleyerek dönüyorlar. Bu halk asla yenilmez, bir gün elbet özgürleşecek." diyerek sözlerini tamamladı.