Fransa'da siyasi kriz esasen 2024'ün haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde Marine Le Pen liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi'nin (RN) yüzde 31,37 oy alarak birinci parti olmasıyla başladı. Bu durumu kabullenmeyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron acilen erken genel seçim kararı aldı. 7 Temmuz'da yapılan ikinci tur milletvekili seçimlerinde sol ittifak Yeni Halk Cephesi (NFP) 182, Macron'un koalisyonu 168, aşırı sağ Le Pen’in RN partisi ise 143 sandalye kazandı.

İki aylık siyasi çıkmazın ardından Cumhurbaşkanı Macron eylül ayında Ulusal Meclis'te yalnızca yüzde 6 oranında temsil edilen ve kamuoyu desteği oldukça düşük olan Les Republicains partisinin lideri Michel Barnier’i başbakan olarak atadı. Barnier hükümetinin temel hedefi, Fransa'nın giderek büyüyen kamu açığını yeni yılda yüzde 6,1 seviyesinden yüzde 5'e düşürmek ve Avrupa Birliği’nin (AB) bütçe kriterlerine uymaktı. Ancak hükümetin bu hedef doğrultusunda önerdiği tasarruf bütçesi, Fransa Meclisi'nde ciddi tepkilere yol açtı ve hükümetin ilk büyük sınavı bütçe görüşmelerinde yaşandı.

Michel Barnier, tasarruf politikalarının ülkenin ekonomik ve siyasi istikrarı için gerekli olduğunu savunarak, hükümete karşı bir gensoru sonucunda yaşanabilecek durumun daha fazla belirsizlik yaratacağını belirtti ve destek istedi. Ancak beklenmedik bir şekilde, sol partilerin verdiği gensoruya Marine Le Pen’in aşırı sağcı partisi RN de destek verdi. Le Pen, Barnier hükümetinden özellikle sosyal güvenlik bütçesi üzerinde değişiklik, emekli maaşlarının enflasyona endekslenmesi ve göçmenlere sağlanan devlet destekli tıbbi yardımın azaltılması talebinde bulunmuştu.

Barnier hükümeti ise sosyal güvenlik bütçesinin Meclis oylamasını baypas ederek geçmesini sağlamak için anayasanın çoğu kez anti demokratik olarak bilinen 49.3. maddesini devreye sokarak bütçeyi geçirmeye çalıştı. Bu durum, hem sol hem de sağ muhalefet tarafından tepkiyle karşılandı ve gensoru önergesiyle sonuçlandı. Nihayetinde, Ulusal Meclis'teki 577 milletvekilinden 331'i güvensizlik oyu vererek hükümeti düşürdü. Böylece Barnier hükümeti Fransa tarihinde yalnızca 90 gün görevde kalan en kısa ömürlü hükümet olarak tarihe geçti.

Şimdi ne olacak?

Görev süresi 2027'ye kadar devam eden Cumhurbaşkanı Macron, bugün saat 20.00'de halka hitap edecek. Macron’un, ekonomik krizi ve siyasi belirsizliği yönetmek için geçici bir hükümet ataması ya da farklı bir hamle yapması bekleniyor. Burada iki senaryo öne çıkıyor; Macron ya yeni bir başbakan atayacak ya da istifa edecek. Her iki durumda da Fransa, karmaşık bir siyasi ve ekonomik süreçle karşı karşıya kalacak.

Eğer Macron istifa ederse, Fransa'nın yeni bir cumhurbaşkanlığı seçimine gitmesi gerekecek ve ardından yaz aylarında parlamento seçimleri düzenlenecek. Bu durum, ülkeyi sonbahara kadar sürebilecek bir siyasi çekişme, ekonomik gerilim, sosyal çalkantılar ve gösteriler dönemine sürükleyebilir. Buna rağmen sol muhalefet, Macron’un istifasının ve erken seçimlerin krizin çözümü için tek yol olduğunu savunuyor.

Barnier'in Macron’un isteğiyle yalnızca yüzde 6'lık bir halk desteğiyle iktidar olması meşruiyet ve halk iradesini göz ardı etme eleştirilerini de beraberinde getirdi. Hem sağ hem de sol partiler, Macron'un halkın iradesine saygı göstermesi gerektiği konusunda hemfikir. Demokratik gelenekler gereği, Macron’un geçen yaz en fazla sandalyeye sahip sol ittifakın başbakan adayı Lucie Castets’e hükümet kurma görevini vermesi beklenirdi, ancak bunu yapmadı. Cumhurbaşkanı şimdi yeni bir başbakan atarsa ve bu isim halkın öncelikli siyasi tercihlerini yansıtmıyorsa, Fransa yeni bir siyasi krizle tekrar karşılaşabilir.

Bu gelişmeler, ülkede aşırı sağın iktidara gelmesine zemin hazırlayabilir. Marine Le Pen, önceki ikinci tur seçimlerinde "Zaferimiz yalnızca ertelendi." diyerek aşırı sağın güç kazanımını vurgulamıştı. Macron’un istifa etmesi durumunda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Le Pen, favori aday olarak öne çıkabilir. Ancak AB fonlarını usulsüz kullandığı gerekçesiyle yargılanan Le Pen, mart ayında suçlu bulunursa 5 yıl boyunca siyasi görevlerden men edilebilir. Bu durumda, partinin yeni adayı olarak Jordan Bardella ön plana çıkıyor.

Filistin ve boykotun gücü: 2025'te neler yapılabilir? Filistin ve boykotun gücü: 2025'te neler yapılabilir?

AB'yi zor günler bekliyor

Almanya'da şubat ayında yapılması planlanan erken seçim ve Fransa'nın siyasi belirsizliğe sürüklenmesi, AB'nin özellikle artan askeri, siyasi ve ekonomik zorluklara zayıf ve hazırlıksız yakalanmasına neden olabilir. Almanya'daki kriz ve durağan ekonomi, Fransa'daki siyasi kaos, devasa devlet borcu ve mali sıkıntılar AB'nin 27 üyeli kurumsal yapısını tehdit eden jeopolitik, ekonomik ve siyasi dalgalanmalara yol açabilir.

Fransa borsası, son bir yıldır hala düşük seviyelerde seyrediyor. Avrupa Merkez Bankası'nın geçen yaz yapılan seçim sonuçları sonrası yayınladığı raporunda vurgulandığı gibi, ülkenin jeopolitik ve siyasi belirsizliği endişeyle takip ediliyor ve borçların sürdürülebilirliği konusundaki endişeleri artırıyor. [1] Fransa'nın bütçe açığının büyümesi ve artan siyasi belirsizlik, Avro Bölgesi ve para birimi üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir.

Fransa'daki siyasi belirsizlik, özellikle çiftçilerin, AB ile 5 Güney Amerika ülkesini içine alan Güney Ortak Pazarı (MERCOSUR) arasında yapılan serbest ticaret anlaşmasına karşı tepkisinin ve grevlerin artmasına sebep olacaktır. Fransız çiftçiler, bu anlaşmanın tarım ve hayvancılık sektörünü olumsuz yönde etkileyebileceğini ve haksız rekabete yol açacağını savunsa da AB içinde farklı görüşlerin ortaya çıkmasına da neden oluyor. Polonya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler Fransa ile birlikte anlaşmadan zarar göreceğini belirtirken; Almanya, Portekiz ve İspanya gibi ülkeler anlaşmanın kendi çıkarlarına hizmet edeceğini düşünüyor. Bu görüş ayrılıkları, AB içindeki dinamiklerin daha karmaşık hale gelmesine yol açıyor.

Tüm bunlara ek olarak, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) seçilmiş başkanı Donald Trump'ın, Avrupa’ya yönelik askeri desteğini zayıflatması ve potansiyel yeni gümrük tarifeleri uygulaması da AB’nin karşı karşıya olduğu endişeleri artıran diğer önemli faktörler arasında bulunuyor.

Kriz, Fransa'nın küresel alandaki etkisini azaltabilir

Fransa'da yaşanan siyasi kriz, Paris’in Ukrayna’ya olan desteğini artırma kapasitesini ciddi şekilde zayıflatacaktır. Fransa hükümetinin düşmesi ve bütçe tasarısının onaylanmaması, Macron’un Ukrayna’ya yardım vaatlerini tehdit altına sokuyor. Fransa, savaş boyunca eski askeri ekipmanlarını Ukrayna’ya gönderme ve ardından bu ekipmanları yenileriyle değiştirme stratejisi benimsedi. Ancak mevcut siyasi belirsizlik ve bütçe krizleri, bu stratejiyi tehlikeye düşürüyor.

Bu durum sadece Fransa ile sınırlı değil. Almanya ve Fransa’da yaşanan siyasi istikrarsızlıklar, ekonomik ve finansal zorluklarla birleşerek AB içinde geniş bir endişeye neden oluyor. Özellikle Macaristan, Slovakya ve Romanya’da Rusya yanlısı politikacıların hükümette bulunması, AB’nin Ukrayna’ya destek çabalarını daha da karmaşık hale getiriyor.

Tüm bu gelişmeler, Fransa'yı siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan derin bir belirsizlik ve kaosa sürükleyebilir ve bu kaos tüm Avrupa'yı etkileyebilir. Fransa halkı, uzun bir süredir siyasi güvensizlik ve toplumsal bıkkınlıkla karşı karşıya. Artan yaşam maliyetleri, satın alma gücünün her geçen yıl daha da kötüleşmesi, Kovid-19 döneminden beri aksayan sağlık sistemi ve Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının Avrupa üzerindeki geniş çaplı enerji maliyetleri Fransa’nın ekonomik ve sosyal düzenini daha da kırılgan hale getiriyor.

Ayrıca, Fransa'daki siyasi belirsizlik sürecinde stratejik öneme sahip Yeni Kaledonya ve Korsika’daki bağımsızlık yanlısı hareketler ve İsrail'in Filistin'den sonra Lübnan’a yönelik saldırıları gibi gelişmeler, Fransa'nın iç ve dış stratejilerini askeri ve ekonomik çıkarlarını derinden etkileyebilir ve bu krizlerin büyümesine yol açabilir.

[1] Avrupa Merkez Bankası, "Financial Stability Review," Kasım 2024, erişim: 5 Aralık 2024, https://www.ecb.europa.eu/press/financial-stability-publications/fsr/html/ecb.fsr202411~dd60fc02c3.en.html.

[Dr. Nevzet Çelik, Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü ve aynı zamanda GSRL-EPHE-PSL Üniversitesi üyesidir.]

Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Orta Doğu Haber editöryal politikasını yansıtmayabilir.