Analiz

Fransa'nın İsrail politikası neden değişti?

Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü Dr. Nevzet Çelik, 24 Ekim'de Paris'te gerçekleştirilen "Lübnan halkına ve egemenliğine destek" konferansının hedeflerini AA Analiz için kaleme aldı.

Abone Ol

Fransa, İsrail'in Gazze'de uyguladığı soykırıma ve binlerce sivilin katledilmesine, hastanelerin bombalanması ve yüzü aşkın gazetecinin İsrail tarafından öldürülmesine yaklaşık bir yıl boyunca sessiz kaldı. Ülkede Ukrayna'yla ilgili her türlü protestoya izin verilirken, Gazze'yi destekleyen gösteriler kesin bir dille yasaklandı. Polis, Gazze için yapılan gösterilere sert müdahale ederek protestocuları dağıttı ve öğrencileri gözaltına aldı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 18 Mart 2024'te Fransa Yahudi Kurumları Temsilciler Konseyi (CRIF) üyelerini Elysee Sarayı'nda akşam yemeğinde ağırladı ve 7 Ekim olaylarını kınayarak antisemitizmle kararlılıkla mücadele edeceğini ifade etti.

Fransa'dan İsrail'e çağrı

İsrail yanlısı bu politika, İsrail’in Lübnan’a da saldırması ile 180 derece değişti. Macron, Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünde yaptığı konuşmasında İsrail’in Gazze'deki askeri operasyonlarını Lübnan'a yaymasının ciddi sonuçlara yol açacağını belirterek acil ateşkes çağrısı yaptı. Macron, ateşkese kulak asmayan İsrail’e bu sefer BM kararlarını göz ardı etmemesi gerektiğini hatırlattı ve İsrail'in BM'nin 1947'de aldığı kararla kurulduğunu vurguladı.

7 Ekim'den sonraki gün Tel Aviv'e giderek kendisi ile kucaklaşan Macron’a sert bir yanıt veren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise İsrail'in BM kararıyla değil, Holokost'tan ve özellikle Nazi hükümetiyle işbirliği yapan Fransa'nın Vichy rejiminden kurtulan savaşçılarla kurulduğunu belirtti.

İsrail'in agresif bir şekilde Lübnan’a yönelik saldırılarının sürmesi üzerine Macron, beklenmedik bir hamleyle İsrail’e yapılan toplam yıllık 30 milyon dolarlık silah satışını askıya aldığını açıkladı.

Lübnan, Fransa için jeopolitik önem arz ediyor

Fransa'nın İsrail ile ilişkilerinin bozulmasının temel nedeni, uluslararası hukukta itibarını koruma ve savaş suçlarına destek veren bir ülke olarak anılma riskini engelleme çabası olarak okunabilir. Güney Afrika'nın İsrail’in Gazze’deki katliamlarına ilişkin başvurusu Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından kabul edildi ve dava, İsrail’in askeri operasyonlarının soykırım riski taşıyıp taşımadığı konusunu ele alıyor. Fransa, aynı zamanda taraf olduğu, 2014'de yürürlüğe giren Silah Ticareti Antlaşması'nın (ATT) silah transferlerini ciddi insan hakları ihlalleri yaratabilecek durumlarda yasaklayan hükümlerini ihlal eden bir ülke olmak istemiyor.

Fransa'nın politika değişikliğinin esas nedeni ise kendisi için jeopolitik öneme sahip Lübnan’ı, İsrail ile İran’ın kollarına bırakmak istememesidir. Bir zamanlar Fransa’nın sömürgesi olan Lübnan, Orta Doğu'da stratejik bir merkez olmanın yanı sıra, Akdeniz'deki jeopolitik konumu ve gelecekteki gaz ve petrol rezervleri açısından da önemli bir ülke. Bu yüzden İsrail'in Lübnan’a saldırısı Fransa’yı ciddi şekilde endişelendirdi ve Macron acil bir kararla Lübnan'a destek için uluslararası bir konferans düzenleme kararı aldı.

Konferansla ne hedeflendi?

Paris'te 70'ten fazla katılımcıyı bir araya getiren "Lübnan halkına ve egemenliğine destek" konferansının açılışında konuşan Macron, ''Lübnan'da savaş en kısa sürede sona ermeli. Lübnan'da bir ateşkese ihtiyaç var," dedi. "Lübnan halkına ve egemenliğine destek" konferansının içeriği diplomatik, insani ve politik konular olarak takdim edilse de esas amaç Lübnan ordusunu güçlendirmek ve ülkenin askeri gücünü tekrar ayağa kaldırmaktı.

2019'dan bu yana Lübnan'daki ekonomik ve mali kriz orduyu işlevsiz hale getirdi. Örneğin, subay maaşları 80 dolara, asker maaşları ise 20 dolara kadar düştü. Konferansa Fransa 100, Almanya 96, Birleşik Krallık ise yaklaşık 18 milyon avro bağışta bulundu ve Lübnan için yaklaşık 1 milyar avro toplandı. Konferansa katılan Lübnan Başbakanı Necib Mikati, "Silahlar sadece Lübnan ordusu ve Lübnan Devleti'nin elinde olmalıdır" diyerek Hizbullah'ın silahlarının devlet kontrolünde olması ve İsrail ile yapılan 1701 sayılı BM kararının uygulanması gerektiğini belirtti.

Fransa, bu konferansla Lübnan’da "istikrar" sağlamayı, kendi etkisini artırmayı ve Hizbullah’ın gücünü sınırlamayı hedefliyor. Bu doğrultuda Macron, Lübnan ordusunu güçlendirmek için bir kampanya başlatarak finansal destek sağlamaya yönelik girişimlerde bulunuyor. Konferansta toplanan 1 milyar avronun yaklaşık 200 milyon avrosu Lübnan ordusunun teçhizat, eğitim ve yapılanması için ayrıldı. Lübnan Silahlı Kuvvetlerine mali anlamda, ekipman veya eğitim desteği vermek Paris konferansının temel amaçlarından biriydi. Ayrıca Josep Borrell, Avrupa Birliği'nin (AB) de Lübnan ordusuna bu yıl 20 milyon avro, gelecek yıl ise 40 milyon avro yardımda bulunacağını açıkladı.

Fransa, Lübnan'da amacına ulaşabilir mi?

Fransa öncelikle Lübnan'da kontrolün İran'ın etkisindeki Hizbullah’tan Lübnan’ın resmi ordusuna geçmesini arzuluyor. Ancak böyle bir ordunun tekrar savunma ve muharebe etkisini kazanması için bu konferansta toplanan 200 milyon avronun yetersiz olduğu herkes tarafından biliniyor. Bu nedenle Fransa, Suudi Arabistan ve Katar gibi Körfez ülkelerinin güvenini ve desteğini kazanmayı hedefliyor.

Fransa İsrail kartını açık bir şekilde kullanarak Riyad'ın Şii Hizbullah'ı zayıflatmasını istiyor ve Sünni-Hristiyan güçlerin Lübnan'da yeniden güçlenmesi için manevra yapıyor. Bu yüzden Macron, Lübnan'da acil bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaparak ülkeyi hem istikrara hem de yenilenmiş bir orduya kavuşturmanın elzem olduğunu düşünüyor.

Lakin mevcut siyasi durum son derece karmaşık. Lübnan, 1943'te Fransa'dan bağımsızlığını kazandığından beri siyasi ve mezhepsel gerilimlerle, ekonomik krizlerle başa çıkmak zorunda kaldı. 1990'lara kadar süren iç savaş, ülkeyi kaosa sürükledi ve İsrail'in müdahaleleri durumu daha da karmaşık hale getirdi. Bugün geçmişteki bölünmeler tam anlamıyla unutulmadı. Lübnan’ın siyasi yapısı, mezhepçilik ve bölgesel rekabetler sebebiyle hala kağıttan bir kale gibi hassas durumdadır. Aynı zamanda Lübnan hala İran, Suudi Arabistan ve Fransa gibi dış güçlerin etkisi altındadır.

Ülke, temelde Şii Hizbullah, Sünni Hariri ailesi, Maruni Hıristiyanlar ve Dürziler olmak üzere 4 ana grup tarafından paylaşılıyor. Hizbullah, İran’ın desteğiyle Güney Lübnan ve Beyrut’un güney banliyölerini kontrol ederken, Sünniler Suudi Arabistan ve Batı ile ittifak halindedir. Sünnilerin başını çektiği Hariri ailesi, bankacılık ve inşaat sektörlerinde güçlü olsa da, Saad el-Hariri'nin 2022’de siyasetten çekilmesiyle etkisi azaldı. Hıristiyanlar ise ordu ve iş dünyasında etkilidir. Bu minvalde Fransa, Lübnan'da siyasi ve askeri anlamda her ne kadar Maronit Hıristiyanlarının yanında dursa da Lübnan ordusunun desteklenmesi ve tekrar güçlendirilmesi için Suudilere ihtiyaç duyuyor.

Tüm bu mezhepsel ayrılıkları siyasi ve askeri bir zafere dönüştürmek isteyen İsrail ise Hizbullah üzerindeki siyasi ve sosyal baskıyı artırmak amacıyla Şiileri, Sünni ve Hristiyan bölgelerine sürerek ülke genelinde iç göç ve çatışmayı yaymayı planlıyor. İsrail bu stratejiyle Lübnan'daki mezhepsel ve etnik gerilimleri kışkırtarak topluluklar arasında anlaşmazlıklar yaratmayı hedefliyor. Kısacası İsrail, Lübnan'da halihazırda var olan toplumsal huzursuzluğu derinleştirerek Hizbullah’ın etkisini zayıflatmaya ve kendi güçlerinin önünü açmaya çalışıyor.

[Dr. Nevzet Çelik, Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü ve aynı zamanda GSRL-EPHE-PSL Üniversitesi üyesidir.]

Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Haber Orta Doğu editöryal politikasını yansıtmayabilir.