Tüm bu dehşeti atlatanlar ise Gazze'de savaşın devam etmesi nedeniyle her gün yerinden edilme trajedisini, son derece zor yaşam koşullarını, korkuyu ve en düşük güvenlik düzeyini kaybetmenin acısını yaşıyorlar. Belki de bu çocukların yaşadığı psikolojik travmalar savaş bittikten sonra bile uzun sürecek ve özel bakım gerektirecek...
Diğer çocuklar evlerinde güven içinde uyurken, okullarına giderken, çevrelerini büyük bir merak ve tutkuyla keşfederken, Gazzeli çocukların hayatları son aylarda kökten değişti. Kendilerini en basit temel haklardan mahrum buldular. Eğitim süreci tamamen durdu ve öğrenciler tam anlamıyla bir ateş hapsinde mahsur kaldılar. Bu süreçte büyük bir tehlikeye ve çeşitli fiziksel ve psikolojik zararlara maruz kaldılar.
Annesi ve babasının ailesiyle birlikte Doğu Gazze'den Refah'a göç eden Sami Melike (13 yaşındaki) isimli çocuk şunları anlattı:
Babam, bize un almak için caddenin karşısına geçmeye çalışırken işgal askerleri tarafından vuruldu. Ne zaman evdeki ihtiyaçları karşılamak için onunla birlikte gitmek istesem kabul ederdi ama bu sefer sanki başına kötü bir şey gelecekmiş gibi tek başına gitmekte ısrar etti. Babam arkadaşımdı, benimle konuşurdu, bana destek olurdu. Beni motive etmek için çok çabalardı. Profesyonel futbol oynamanın hayalini kurardı ve bu hayalini gerçekleştiremeden çekip gitti. Babam arkadaşımdı, benimle konuşurdu, bana destek olurdu, beni futbol oynamaya motive etmek için çok uğraşırdı. Profesyonel futbol oynamayı ve Gazze'nin dışına çıkıp Mısır takımı El-Ehli'de oynadığımı hayal ediyordu. Şimdi bu hayalim gerçekleşmeden babam gitti. Onun bir isteği vardı ve ben bunu başarabilir miyim bilmiyorum. Savaş, sahip olduğum her şeyi benden aldı.
Çarpık rüya
Söz konusu trajedi sadece Sami için geçerli değil. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF'in hazırladığı raporda, acımasız savaş sırasında 17 bin Gazzeli çocuğun ailelerinden ayrıldığı belirtiliyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre raporda, bu süreçte 10 binden fazla çocuğun öldürüldüğü de kabul edildi. Sami sözlerini şöyle sürdürdü:
Babamın vefatını öğrendiğimde adeta belim kırılmış gibi hissettim. O günden sonra hayata nasıl devam edeceğimi bilmiyordum. Babam bana emniyet, güven ve güç duygusu verdi. Bana tecrübelerinden yola çıkarak dersler veriyor ve hayatın zorluklar çıkarmaya devam edeceğini söylüyordu ama karşılaşacağım en büyük zorluğun onu kaybetmek olacağını düşünmemiştim. Onun gidişinden sonra tüm dünya karardı.
Sami duruma ilişkin şunları aktardı:
Evimiz yıkıldıktan sonra benim ve ailemin barınacak bir yeri yoktu, babamın öldürülmesinden sonra da desteğimiz kalmamıştı. Bu yüzden yüküm ağırlaştı, annem ve kız kardeşime bakmak zorunda kaldım. Tek başına bu duygu bile gelecekten korkmama neden oluyor çünkü babamın bıraktığı kocaman bir boşluğu doldurmam gerekiyor. İçimdeki boşluk ise çok daha büyük.
Gazze'deki yaşam şartları, uzun yıllardır süren kuşatma sırasında çoğu aile için her zaman zor bir oldu. Bu, birçok ebeveyni geçim arayışı içinde seyahat etmeye ve çocuklarına yiyecek sağlamaya yöneltti.
Hep yetim çocuklara üzüldüm, acı çektim, şimdi savaş beni yetim bıraktı. Ahmet
Ahmet Mehdi (12 yaşında), babasının işgal altındaki bölgelerdeki çalışmaları nedeniyle geçtiğimiz yıllarda kendisinden uzak kaldığını, bütün hafta ortalıkta olmadığını, sadece cuma günü dönüp geceyi ailesiyle geçirdiğini aktardığı açıklamasında şunları söyledi:
Babam işe gitmek için evden çıktığında kendimi yalnız ve kaybolmuş hissediyordum ama kendime bunun geçici bir durum olduğunu, babamın yakında geri dönüp bizimle yaşayacağını söylerdim. Ancak bu savaş bizi yeniden ayırdı.
Ahmed sözlerine şöyle devam etti:
Han Yunus'a sürgün edildiğimizde, işgalin bize söylediği gibi buranın güvenli olduğunu sanıyorduk ama bunların hepsi yalandı. Babam güvenli bölgede bir evin bombalanması sırasında öldürüldü. Bu evin yanında konserve satıyordu. Onun bütün derdi bizi mutlu etmekti ama savaş bunu istemedi. Sürekli acı çekiyorum ve acımı daha da artıran şey son bir yıldır babamın iş koşulları nedeniyle onunla yeterince vakit geçirememiş olmam. Onun varlığına doyamamış ve ona yeterince sarılamamıştım. Şimdi ise işgal barbarlığı ve savaş nedeniyle artık sonsuza dek yok oldu. Artık babama haftada bir gün bile olsa bir daha sarılamayacağım... Yetim çocuklara hep üzülürdüm. Onlar için kederlenirdim. Şimdi savaş beni yetim bıraktı, başkalarında acıma duygusu uyandırdı ve halen babam olmadan hayata devam edeceğimi kabullenemiyorum. Hayatın bize bu kadar sert davranacağını hiç düşünmezdim. Ailemizi enkaz altında bırakarak, yerinden edilme yolculuğunu tek başımıza tamamlamak zorunda kaldık, olup bitenlere hâlâ inanamıyorum.
Aye
Aye es-Seyyid (15 yaşında) da kendisi ve ailesiyle birlikte Han Yunus'un kuzeyindeki El- Karara kırsalından Refah'taki barınma kamplarına göç ettirildi. Aye açıklamasında "Kendimi zayıf ve kırılmış hissediyorum. Hayat güvensiz. İçimde korkudan başka bir şey yok. Şimdiki zamanın korkusu, gelecek korkusu ve her şey karşısında düşme hissi var" dedi.
Bu duyguların en belirgin nedeni ise Aye'nin, bölgelerini vuran yaylım ateşinden kaçtıktan sonra dehşet verici yerinden edilme yolculuğunda babasını kaybetmesi....
Aye sözlerine şöyle devam etti:
Kuşatma sıkılaşınca bombalamanın şiddetinden kaçtık. Mermilerin sesi artık dayanılmaz hale geldi ve korku beni felç etmeye başladı. Bazen neredeyse bayılacakmış gibi hissediyordum, bu yüzden hepimiz belirlenen barınma alanlarına kaçmak için koştuk ama büyükbabam bunu reddetti ve kalmaya karar verdi.
Aye sözlerine şöyle devam etti:
Yoğun bombardıman altında yola çıkmamız bizi tarifsiz bir şaşkınlığa sürükledi. Hatta babam, biz taşındıktan sonra dedeme, büyükanneme ve küçük kardeşine para bırakmayı unutmuş, parayı vermek için evden uzak bir mesafeden geri dönmüştü. Hayatın bize bu kadar sert davranacağını düşünmemiştim. Babam eve gitti ve dönmedi. Ev, içindeki herkesle birlikte bombalandı ve kimse hayatta kalmadı. Ailemizi enkaz altında bırakarak, yerinden edilme yolculuğunu tek başımıza tamamlamak zorunda kaldık. Olan bitene halen inanamıyorum.