İsrail'in Gazze'ye yönelik 2023 savaşı, İsrail saldırısının tozu dumanı dindikten sonra Gazze'nin geleceğinde kimin söz sahibi olacağına dair spekülasyonları alevlendirdi. Bu sorular sadece Gazze'nin ve Filistinlilerin yakın geleceği için çok önemli olmakla kalmıyor. Aynı zamanda, Orta Doğu ve uluslararası diplomatik çabalar için de geniş kapsamlı sonuçlar doğuruyor.
Ortaya çıkan felaketin merkezinde, 2006 seçimlerinin ardından Gazze'deki fiili yönetim otoritesi olan Hamas'ın kaderi yatıyor. İsrail yetkilileri, 27 Ekim'de Gazze'ye asker gönderme kararından bu yana amaçlarının Hamas'ı "yok etmek" olduğunu söylüyor. Ancak bu durumda "Hamas'ı yok etme" eyleminin nasıl yapıldığı tanımlanmadığı için Hamas'ı "yok etmek" neredeyse imkansız hale geliyor.
Yine de ilan edilen bu hedeften bağımsız olarak Tel Aviv, birçoğu işgal altındaki Filistin topraklarının farklı bölgelerinden Gazze'ye gelen mülteci Filistinlileri Mısır'daki Sina Çölü'ne kadar sürmeyi düşündüğünü yüksek sesle dile getirdi. Bu askeri operasyonun ardından, her biri kendine özgü karmaşıklıklar ve zorluklar içeren bir dizi senaryo ortaya çıkıyor.
Filistin yönetiminin geri dönüşü
İsrail'in Filistin yönetimi üzerindeki nüfuzu ve Mahmud Abbas yönetiminin Filistinliler nezdindeki itibarının azalması göz önüne alındığında bu seçeneğin gerçekleşmesi mümkün değildir. İsrail, hem 2 devletli çözümü rayından çıkarmak hem de Filistin tarafında yeterli bir ortak olmadığını iddia etmek için Filistin yönetiminin otoritesini sürekli ve tutarlı bir şekilde sabote etti ve zayıflattı.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) Biden yönetimi, Gazze'de "yeniden canlandırılmış" bir Filistin yönetiminin iktidara döndüğünü görme arzusunu ima etti. Ancak böyle bir önerinin uygulanabilirliği kadar kabul edilebilirliği de tartışmalıdır. Ayrıca "yeniden canlandırma" formülü muğlaktır ve dış güçler tarafından etkilenerek nihayetinde Filistin yönetiminin başına bir İsrail kuklası getirilebilir.
Bu anlamda, son yıllarda Mahmud Abbas'ın yerine Muhammed Dahlan'ın getirilmesine yönelik bazı planlar yapıldı. İsrail'in Gazze'yi işgalinin ardından The Economist dergisi Dahlan hakkında, onu savaş sonrası Gazze için bir seçenek olarak tanıtmayı amaçlayan bir analiz-haber yayınladı. Ancak Dahlan bu rolü istediğini reddetti. Zaten Filistinlilerin çoğunluğu Dahlan'ı yozlaşmış bir İsrail unsuru olarak görüyor.
Hamas'ın dayanıklılığı ve popülaritesi artıyor
Hamas 1987 yılında İsrail işgaline karşı Birinci İntifada'nın patlak vermesinin ardından kuruldu. Hamas'ın Filistin toplumu ve siyasetinde derin bir yeri var. Bu anlamda, Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılmasını beklemek gerçekçi değildir. Dahası, İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı devam eden saldırılarının ardından, Hamas'ın popülaritesinin arttığı bildiriliyor. Bu durum İsrail işgaline karşı direnen bir güç olarak Hamas'ın Filistin toplumu içinde önemli bir etkiye ve desteğe sahip olmaya devam ettiğini gösteriyor.
Bu senaryoda, Hamas'ın yeniden canlandırılmış bir Filistin yönetimine olası katılımı, 2002'den beri İsrail tarafından hapsedilen ulusal kurtuluş lideri Mervan Barguti'nin Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Filistin yönetiminde liderlik rollerini üstlenmesi halinde daha mümkün gözüküyor. Bu durum da özgür, bağımsız ve egemen bir Filistin'in ABD ve Avrupa tarafından derhal tanınmasını ve etkin bir şekilde hayata geçirilmesini gerektirecektir.
Yabancı katılım
İsrail'in Filistinlilere karşı sürdürdüğü savaş sırasında birçok aktör savaş sonrasında Gazze'de uluslararası ya da Arap askeri varlığı fikrini ortaya attı. Arap hükümetleri, Arapların bir İsrail tankının arkasına takılarak Gazze'ye girmeyeceğini vurgulayarak bu öneriyi reddetti. Kapalı kapılar ardında yapılan toplantılarda Abraham Anlaşmaları hükümetlerinin potansiyel rolü gibi başka fikirler de gündeme gelmiş olabilir.
Birkaç gün önce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Knesset panelinde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) savaş sonrasında Gazze'nin yeniden inşasını finanse edeceğini söyledi. BAE ise Gazze'nin yeniden inşası için mali ve siyasi desteği, 2 devletli çözüme yönelik ABD destekli bir girişimin ilerletilmesi koşuluna bağlayacaklarını açıkladı.
Türkiye, bölgedeki ve bölge dışındaki ülkelerin hem Filistinliler hem de İsrailliler için garantör olduğu bir garantörlük modeli önerdi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İnsani, siyasi ve askeri varlığımızla Filistin tarafının garantörlerinden biri olmaya hazırız." dedi ve ekledi: "Güçlü iradeye sahip ülkeleri teklifimizi değerlendirmeye çağırıyoruz."
Tüm bu müdahil olma biçimleriyle ilgili sorun, başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere hiçbir ülkenin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarını hiçe sayma rekorunu elinde tutan İsrail'i etkili bir şekilde caydırmaya, hesap sormaya ya da herhangi bir anlaşmayı ihlal ettiğinde bunun sonuçlarını uygulamaya istekli olmamasıdır.
İsrail'in Gazze'yi doğrudan askeri işgali
2005 yılında İsrail, Gazze'deki işgalini sona erdirdiğini iddia etti. Ancak bu yanıltıcı açıklama, İsrail'in Gazze üzerinde "etkin kontrole" sahip olduğu sahadaki gerçeklerle çelişiyordu. Ekim ayında Gazze'nin karadan işgalinin ardından İsrail, Gazze üzerinde genel güvenlik kontrolüne sahip olma niyetinde olduğunu belirtti. Bu senaryo, Gazze'nin ve nüfusunun küçültülmesi de dahil olmak üzere çeşitli şekillerde tezahür edebilir.
Bu bağlamda İsrail, gelecekte kendisine yönelik "sürpriz" saldırıları önlemek amacıyla Gazze ile kendi sınırı arasında kuzeyden güneye doğru bir tampon bölge oluşturma fikrini ortaya attı. Bu öneri Hamas'ın yok edilmesi, Gazze'nin askerden arındırılması ve bölgenin radikalizmden arındırılmasını içeren üç aşamalı bir sürecin parçası olacaktır.
İsrail bu planları daha önce hem Filistin'de hem de Lübnan'da denedi ve başarısız oldu çünkü işgal olduğu sürece direniş de olacaktır. Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa el-Bergusi de bunu doğrulayacak bir açıklama yaptı. Mustafa el-Bergusi'ye göre, Netenyahu'nun amacı Gazze'yi etnik olarak temizlemek ve Gazze halkı olmadan şeridi askerlerle kontrol etmektir.
Gazze için savaş sonrası senaryolar ne olursa olsun işgal, yerleşimlerin genişletilmesi ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının inkarı konularını kapsayan İsrail-Filistin çatışmasının daha geniş bağlamını kabul etmek zorunludur. Ayrıca bölgede sürdürülebilir barış, İsrail'in insanlığa karşı işlediği suçlardan sorumlu tutulmasına, ABD ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından sağlanan cezasızlığın önlenmesine ve Tel Aviv'in uluslararası hukuka tabi tutulmasına bağlıdır. Dahası, İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü mevcut savaş özgür, egemen ve bağımsız bir Filistin Devleti ile sonuçlanmayacaksa, kendimizi daha kötü senaryolara hazırlamalıyız.