Netanyahu: UCM'nin kararını tanımayacağız Netanyahu: UCM'nin kararını tanımayacağız

Bir yandan ABD'li yetkililer Katar’a -başarısız olması muhtemel görünen- ateşkes müzakerelerini yürütmesi için baskı yaparken, diğer yandan Hamas'ın siyasi liderliği Körfez ülkesindeki mevcut üssünden taşınmak istiyor.

Hamas'ın Katar'dan ayrılması, Gazze'de esir tutulan onlarca İsrailli rehinenin serbest bırakılması için yürütülen hassas görüşmeleri alt üst edebilir ve İsrail ile ABD'nin, terör örgütü olarak tanımladıkları bu hareketle iletişim kurmalarını zorlaştırabilir. Hamas liderleri 2012'den bu yana ABD tarafından da desteklenen bir anlaşmaya binaen Katar'ın başkenti Doha'da ikâmet ediyor.

Arap yetkililer, örgütün son günlerde bölgedeki en az iki ülkeyle temasa geçtiğini ve siyasi liderleri için yerleşebilecekleri bir başkent arayışında olduğunu ifade ediyor. Bir Arap yetkiliye göre, Umman da temasa geçilen ülkelerden biri. Kendilerine ulaşılan Ummanlı yetkililer herhangi bir yorum yapmaktan kaçındı. Hamas'ın, yavaş ilerleyen rehine müzakerelerinin aylarca sürebileceğine inandığı, bunun da örgütün Katar'la olan yakın bağlarını ve Doha'daki varlığını riske attığı düşünülüyor.

Konuyla yakından ilgilenen bir Arap arabulucu, "Görüşmeler şimdiden durdu ve yakın zamanda yeniden başlayacağına dair neredeyse hiçbir işaret ya da beklenti yok ve Hamas ile müzakereciler arasındaki güvensizlik gittikçe büyüyor" dedi.

Geçtiğimiz haftalarda Katar ve Mısır'dan arabulucular Hamas temsilcilerine baskı yaparak örgütün şartlarını yumuşatmasını sağlamıştı. Zaman zaman Hamas liderliğinin, rehinelerin serbest bırakılmasını öngören bir anlaşmayı kabul etmemesi halinde sınır dışı edilme tehdidi aldığı belirtiliyor.

Bir başka Arap arabulucu ise "Görüşmelerin tamamen kesilmesi ihtimali hiç hafife alınamayacak kadar büyük" dedi.

Connecticut büyüklüğünde [Malatya kadar] bir Basra Körfezi monarşisi olan Katar, Gazze'deki savaşı sona erdirmek ve Filistinlilere ulaşan yardımı artırmak için uzun süredir çalışıyor, savaşan taraflar arasında güven inşa etmeye çalışıyor ve müzakere taktiklerine oldukça aşina. Geçtiğimiz altı ayda, bu ilişkileri dünyanın en çetin diplomatik krizlerinden birinde kullanarak, Amerika için çok değerli bir müttefik olduğunu gösterdi ve Orta Doğu'nun vazgeçilmez arabulucusu olarak profilini [karizmasını] yükseltti.

Ancak Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman es-Sani, geçtiğimiz günlerde Körfez ülkesinin İsrail ve Hamas arasında sürdürdüğü arabuluculuk rolünü yeniden değerlendirdiğini söyledi ve Katar'ın Gazze'deki savaşı sona erdirme çabalarına yönelik haksız eleştirilere atıfta bulundu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas ve İsrail arasında Kasım ayında yapılan ateşkes ve esir takasında arabuluculuk yaparak önemli bir rol oynayan Katar'a daha çok baskı uygulanması gerektiğini ifade etmişti.

Katar lideri düzenlediği basın toplantısında, "Bu rolün ve mevcut müzakerelere yapıcı bir şekilde katkıda bulunma kabiliyetimizin sınırları var" dedi ve ekledi: "Katar devleti doğru zamanda doğru kararı verecektir."

Katar'ın İsrail işgaline karşı şiddet kullanarak direnen Hamas ile on yıllardır süren ilişkisi daha önce hiç bu kadar mercek altına alınmamıştı. Gazze'deki militanların 7 Ekim'de çoğu sivil [?!] 1.200 kişiyi öldürdüğü ve 200'den fazla kişiyi esir aldığı saldırılar, İsrail'de Katar'ın -Hamas'la olan bağları nedeniyle- bu saldırıdan kısmen sorumlu tutulabileceği iddialarını gündeme getirdi.

Bazı ABD'li meclis üyeleri ve İsrailli politikacılar aylardır Beyaz Saray'a, Katar'ı Hamas'la ilişkilerini kesmeye ve cezai yaptırımlarla yüzleşmeye zorlaması çağrısında bulunuyor. [Teröre destek suçlamasıyla.]

Katarlı ve ABD'li yetkililer terörizm iddialarını reddediyor. Katar'ın Hamas'la daha önce yaptığı görüşmelerde İsrail'le koordinasyon içinde olduğunu söylüyorlar. Nitekim geçtiğimiz günlerde, İsrail'in ulusal güvenlik danışmanı Tzachi Hanegbi, 7 Ekim saldırılarını takip eden süreçte Katar'ın yürüttüğü diplomasiden övgüyle bahsetti.

Yetkililer, Hamas'ın siyasi liderlerinin Washington'un talebi üzerine Doha'da bulunduğunu; aksi takdirde İran ya da Suriye gibi Batılı yetkililerin kendileriyle iletişim kurmasının daha zor olduğu bir bölgeye gideceklerini söylüyor. ABD'li ve Avrupalı yetkililerin Hamas'la doğrudan [ve resmî] temas kurmaları, bu hareketi bir terör örgütü olarak sınıflandırdıkları için mümkün değil. Bu noktada Katar'ın Hamas'la temas kurabiliyor olması büyük önem taşıyor.

Yetkililer, İsrail ve Hamas'ın, İsrail güçlerinin Gazze'yi ne zaman terk edeceği ve İsrail'in tahliye emirleriyle evlerinden zorla çıkarılan Filistinlilerin ne kadarının geri dönebileceği gibi konularda görüş ayrılıklarının devam ettiğini söyledi. Hamas ayrıca ABD destekli ateşkes önerisinin bir parçası olarak 40 İsrailli sivil esiri teslim edip edemeyeceği konusunda net bir yanıt vermedi. Müzakereler hakkında bilgi sahibi olan Arap yetkililere göre bu tutum, Gazze'nin büyük bölümünü harabeye çeviren altı aylık savaşta olası bir ateşkese yönelik görüşmeleri daha da karmaşık bir hale getirdi.

Gazze'deki sağlık yetkilileri savaşın başlangıcından bu yana çoğu kadın ve çocuk 33,000'den fazla kişinin öldürüldüğünü söylüyor.

İsrail ve Hamas, 30 Kasım'da sona eren son ateşkesin ardından Mısır ve Katar aracılığıyla yapılan çeşitli önerileri reddetmiş; ancak bunun öncesinde, potansiyel bir uzun vadeli ateşkesi içeren bir çerçeve üzerinde büyük ölçüde anlaşmışlardı. [Çeşitli aşamalar halinde gerçekleştirilmesi düşünülen kalıcı ateşkes tasarısı.]

ABD’nin, müttefiklerinden, dosta ve düşmana karşı net ve dolambaçsız bir tutum sergilemelerini talep ettiği bir dünyada [özellikle 11 Eylül’den sonra belirginleşen ‘ya bizdensin ya onlardan, tarafsız olamazsın’ tavrı]; Katar’ın Hamas ile bağlarını sürdürebilmesi (Taliban, İran ve Venezüella ile sürdürdüğü gibi) oldukça zor bir denge oyunu haline dönüşmüş durumda. Ayrıca Katar, ABD’nin yabancı topraklardaki en büyük askerî üslerinden birine de ev sahipliği yapıyor.

[Bu günlerde ise] ABD'li meclis üyelerinin, Katar'a Hamas'tan daha fazla taviz koparması ya da örgütle bütün bağlarını kesmesi yönündeki baskıları artıyor.

Bu ayın başlarında Senatör Ted Budd (Kuzey Carolina’dan seçilmiş bir Cumhuriyetçi Parti senatörü), tüm Hamas üyelerini sınır dışı etmediği ya da ABD'ye iade etmeyi kabul etmediği takdirde Katar'ın ‘NATO üyesi olmayan önemli müttefik’ statüsünün sona erdirilmesini değerlendirmek üzere bir yasa tasarısı sundu. Daha fazla askeri tatbikat, ortak operasyon ve potansiyel silah satışına kapı açan bu statü, Katar'ın ABD'nin Afganistan'dan tahliyesini kolaylaştırmasına yardımcı olmasının ardından 2022 yılında Başkan Biden tarafından verilmişti.

Budd yaptığı açıklamada, "Hamas'a karşı harekete geçilmemesi, ABD indinde yabancı bir terör örgütüne zımni destek gibi görünmeye [ve algılanmaya] başlıyor" dedi.

Katar'ın Washington Büyükelçiliği tasarıyı hayal kırıklığı olarak nitelendirdi. Yapılan açıklamada, "Özellikle bölgemizin içinde bulunduğu bu hassas dönemde, Amerika ve müttefiklerinin on yıllar boyunca özenle inşa ettiği ortaklıkları baltalamak pervasızlıktır" denildi.

Senato Dış İlişkiler Komitesi üyesi Chris Murphy (Connecticut’tan seçilmiş bir Demokrat Parti senatörü) tasarıya karşı çıkarak, müttefik bir devletin Hamas'la ilişki kurmasının rahatsız edici olduğunu ancak [Hamas] liderlerinin Katar’dan sürgün edilmesi halinde -alternatif bir müzakere kanalı olmadığı için- rehinelerin asla serbest bırakılmayacaklarını ifade etti. Yasa tasarısının ABD'nin Orta Doğu'daki çıkarlarını tehlikeye atacağını söyleyen Murphy, böyle bir hamlenin Amerika'nın Katar'daki askerî varlığını ve Körfez ülkesinin ABD'den silah alım sürecini etkileyeceğini öngörüyor:

"Onlar [Katar] kusurlu bir müttefik. İnsan hakları ve işçi hakları konusunda kötü bir geçmişe sahip baskıcı bir rejim, ancak [yine de] kritik bir müttefik."

[Hamas’a yeteri kadar baskı yapmadıkları eleştirilerine karşı] Washington'daki Katar Büyükelçiliği, kendilerinin "sadece bir arabulucu" olduğunu ve bir anlaşmaya varılmasından tamamen İsrail ve Hamas'ın sorumlu olduğunu söyledi. Katar'ın görüşmelerin yavaş ilerlemesinden dolayı hayal kırıklığına uğradığı ve görüşmelerden çekilme eğiliminde olduğu, ancak rehinelerin serbest bırakılması için çalışmaktan vazgeçmediği belirtiliyor.

ABD'li bir yetkili; Hamas’ın Doha’daki varlığına son verme konusu gündeme gelirse, Katar’ın [ABD ile olan] ikili ilişkiler uğruna “en doğru şeyi yapmaya” hazır olduğunu ve bunu [Katarlı yetkililerin] açıkça ifade ettiklerini açıkladı.

Birçok İsrailli ise, Katar'ın Hamas'la olan ilişkisinin, örgütü yok etme girişimlerini engelleyebileceğinden korkuyor. Bazıları Katar'ın insani yardımlarının Hamas'a istemeden de olsa yardım ettiğini ve bu paranın askerî aktiviteler için harcandığını düşünüyor.

Katarlılar, Hamas'ın kendilerine güvendiğini çünkü İsrail-Filistin çatışmasında doğrudan bir çıkarları olmadığını söylüyor. Bölgesel analistlere göre, Arap Baharı ayaklanmaları sırasında [Katar’ın] diğer İslamcı grupları desteklemeleri Hamas nezdinde güvenilirliklerini arttıran en önemli etken. Doha merkezli El-Cezire televizyonu da Filistin davasına sempatiyle yaklaşıyor ve Hamas’ın mesajını güçlü bir şekilde dünyaya iletiyor.

ABD'li bir yetkili bu yılın başlarında yaptığı açıklamada Katar'ın Hamas'la ilişkilerini kullanarak, örgütü İsrail'le müzakerelerin ilerlemesini sağlayacak makul bir pozisyona doğru yönlendirmeye çalıştığını ancak Hamas'ın Doha'daki siyasi liderliği ile Gazze'deki askerî liderliği arasında var olan ayrılık nedeniyle müspet bir sonuç alamadığını söylemişti. [Burada bahsedilen ayrılık, anlaşmazlık veya bölünme anlamına gelen bir ayrılık değil; fiili olarak ayrı hareket etme kastediliyor.]

Yetkili, "Önceliğimiz -özellikle Amerikalı- rehineler ve onların özgürlüğünü kazanmak için Katar'ın Hamas ile görüşebilmesinin önemli olduğunu anlıyoruz" dedi.

"Kimsenin Doha'da Hamas için bir gelecek olduğuna inandığını sanmıyorum. Katarlılar bunu anlıyor ve Hamas'ın ille de orada kalması için yaygara koparmıyorlar."