Filistinli Tutuklu İşleri Heyeti ve Filistin Esirler Cemiyeti, İsrail hapishanelerindeki mahkumların durumuna ilişkin hazırladıkları ortak raporu açıkladı.
İsrail hapishanelerindeki 9 binden fazla Filistinli erkek ve kadın mahkumun, 7 Ekim'den bu yana kaderlerini etkileyen benzeri görülmemiş intikam icraatlarına maruz kaldığı aktarılan raporda, söz konusu icraatların mahkumları insanlıklarından yoksun ve asgari haklarından mahrum bırakmayı amaçlayan sistematik işkence operasyonlarını temsil ettiği dile getirildi.
İsrail hapishanelerinde Filistinlilere uygulanan tecrit ve açlık politikasına da değinilen raporda, bu politikanın, çeşitli düzeylerde toplu olarak mahkumlara yönelik benzeri görülmemiş bir oranda artan en tehlikeli politikalardan birini oluşturduğu ifade edildi.
Raporda, 7 Ekim'den sonra cezaevi yönetiminin mahkumları televizyon, radyo ve aile ziyareti gibi dış dünyayla iletişim kurmanın en temel araçlarından mahrum bırakmasıyla tecridin mahkumlar için başka bir kavram haline gelmeye başladığı ve avukatlarının ziyaretinden başka dışarıyla hiçbir iletişim yollarının kalmadığı belirtildi.
İsrail'in kuzeyindeki Gilboa Hapishanesi yönetiminin, mahkumların hücrelerinin önüne mavi bir çizgi çizdiği, bu çizgiye yaklaşmak veya geçmenin yasak olduğu, bu çizgiyi geçen herkesin işkence ve dayağa maruz kaldığı aktarılan raporda, cezaevi yönetiminin bu uygulamayla mahkumların birbirleriyle sesli iletişim kurma olanağından mahrum bırakılmasını amaçladığı kaydedildi.
Mahkumların 7 Ekim'den sonra yemeklerin azaltılmasıyla şiddeti artan açlık politikası nedeniyle çektiği acılara da değinilen raporda, farklı cezaevlerindeki mahkumların, büyük oranda kireç ve pas içeren sağlıksız suyu içmek zorunda kalmanın yanı sıra yetersiz beslenme sorunu yaşadığı belirtildi.
Raporda, 10-12 mahkuma verilen yemeğin aslında iki mahkuma yetmediği; kuzeydeki Megiddo Hapishanesindeki mahkumların protestolarına ise köpekler eşliğinde onları darbedip cezalandıracak özel bir timin hapishaneye girdirilmesiyle karşılık verildiği, saldırı sürecini tamamladıktan sonra söz konusu mahkumlar buradan taşınarak diğer departmanlara dağıtıldığı dile getirildi.
Mahkumlara yönelik “tıbbi suçlara” da değinilen raporda, idari tutuklu Muhammed es-Sabbar'ın 8 Şubat'ta tıbbi bir suç sonucu Batı Şeria'nın merkezindeki Ofer Cezaevi'nde öldüğü ifade edildi.
Sert gözaltı koşullarına, yetersiz beslenmeye ve yüzlerce hasta mahkumun gerekli, zorunlu tıbbi takiplerinin yapılmadığına işaret edilen raporda, bazı cezaevlerindeki tutuklulara yaklaşık dört ay sonra tırnak makası verildiği, bazı yeni tutukluların ise hala aylar önce cezaevine girdikleri kıyafetleri giydiği aktarıldı.
Çeşitli düzeylerdeki tüm insan hakları kurumlarına, özellikle 7 Ekim'den sonra cezaevi idaresinin mahkumlara karşı işlediği suçlara gerçek müdahale etmeleri ve baskı yapmaları çağrısında bulunulan raporda, bu ihlaller ve suçların eşi benzeri görülmemiş bir şekilde arttığı ve en az 8 mahkumun ölümüne neden olduğu kaydedildi.