Uzmanlar, İsrail hükümetinin, Avrupa'da etkisini giderek arttıran ve tarihsel olarak "antisemitik" eğilimleri bulunan aşırı sağcı partilerle ilişkilerini güçlendirmeye yönelik adımlarının temelinde Müslüman ve yabancı düşmanlığının bulunabileceğini ifade ediyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar'ın şubat ayında Brüksel'e gerçekleştirdiği ziyaret ve Avrupa Birliği (AB)-İsrail Ortaklık Konseyi çerçevesinde yapılan görüşmeler, bu yeni stratejinin parçası olarak değerlendiriliyor.

"Electronic Intifada" adlı internet sitesinin editörlerinden, "Avrupa'nın İsrail ile İttifakı" ve "Balfour'un Gölgesi" kitaplarının yazarı David Cronin ve Avrupa’daki İsrail lobisi üzerine araştırmalar yapan tarihçi Jan Tervoort, Avrupa'daki aşırı sağcı partiler ile İsrail arasındaki yakınlaşmayı, sebeplerini ve etkilerini AA muhabirine değerlendirdi.

İsrail-aşırı sağ yakınlaşması

Cronin, İsrail ile Avrupa'daki aşırı sağcı partiler arasındaki yakınlaşmanın uzun süredir devam ettiğini belirterek, "İsrail yanlısı lobi, Avrupa'daki aşırı sağcı partilerin yükselişini yakından takip ediyor. Örneğin, Avrupa Liderlik Ağı (ELNET) adlı grup, 2017'deki Almanya seçimlerinden bu yana Almanya için Alternatif (AfD) gibi partilerin İsrail'e desteğini dikkatle izliyor." dedi.

Aşırı sağcı partilerin İsrail'in Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki yerleşim politikalarını ana akım partilerden daha fazla desteklediğine dikkat çeken Cronin, "İsrail, Avrupa'dan koşulsuz destek arıyor ve aşırı sağcı partiler bunu vermeye hazır. Ana akım partiler ise en azından resmi olarak İsrail'in yerleşim faaliyetlerini eleştiriyor." ifadelerini kullandı.

Cronin, Avrupa'daki aşırı sağın temel motivasyonunu şöyle açıkladı:

"Aşırı sağ, özünde ırkçıdır. Almanya’daki AfD gibi birçok partinin Nazi kökleri var. Mesele şu ki 20. yüzyılda Yahudilere yönelik olan ırkçılık artık ortadan kalkmadı, sadece hedef değiştirdi ve şimdi öncelikle Müslümanlara yöneliyor. Hollanda'da Geert Wilders örneğinde de bunu görüyoruz. Wilders, İsrail'e desteğini sıklıkla Hollanda'daki çok kültürlülüğe yönelik eleştirilerle birleştiriyor."

"1930'larda bile siyonist hareket ile Nazi Almanyası arasında işbirliği vardı"

Tarihi açıdan bakıldığında, siyonist hareketle Avrupa'daki aşırı sağcı gruplar arasındaki işbirliğinin yeni olmadığını belirten Cronin, "1930'larda bile siyonist hareket ile Nazi Almanyası arasında işbirliği vardı. En ünlü örnek, Yahudileri Almanya'dan Filistin'e aktarmayı amaçlayan 'Transfer Anlaşması'ydı." diye konuştu.

Cronin, Avrupa Parlamentosundaki oylama kayıtlarını inceleyen araştırmalara göre İsrail’in politikalarıyla en çok örtüşen grupların Avrupa'daki aşırı sağcılar olduğunu kaydederek, "İspanya'daki Vox gibi aşırı sağcı partilerin İsrail'i en çok destekleyen gruplar olduğu ortaya çıktı ancak sorun sadece aşırı sağ değil. Ana akım partiler de giderek sağa kayıyor ve AB'nin İsrail'e desteği son yıllarda daha da güçlendi." dedi.

Uluslararası Adalet Divanının İsrail'in Gazze'de soykırım yapmış olabileceğine dair ara kararına rağmen AB'nin işbirliğini artırma isteğini eleştiren Cronin, "Soykırım Sözleşmesi kapsamında hükümetlerin soykırım eylemlerine herhangi bir şekilde yardım etmeme yükümlülüğü var ancak AB, bu yükümlülüklerine saygı göstermiyor." değerlendirmesinde bulundu.

"İsrail, siyasi nüfuza ihtiyaç duyuyor"

Hollandalı tarihçi Tervoort, İsrail'in 7 Ekim sonrası İsveç Demokratları, Almanya'daki AfD ve Fransa'daki Ulusal Cephe gibi geleneksel olarak neo-Nazi olan aşırı sağcı partilerle de bağlantı kurmaya çalıştığını söyledi.

Tervoort, "Bu, kısa vadeli siyasi çıkarlar nedeniyle oluyor. İsrail, Gazze'deki soykırıma ve Batı Şeria, Güney Lübnan ve Suriye'deki operasyonlarına devam etmek istiyorsa AB'nin veya Avrupa devletlerinin duruma müdahalesini engellemek için siyasi nüfuza ihtiyaç duyuyor." ifadelerini kullandı.

Hayfa'da bıçaklı saldırı: 1 ölü, 4 yaralı Hayfa'da bıçaklı saldırı: 1 ölü, 4 yaralı

Aşırı sağcı partilerin, İsrail'in ve İsrail lobisinin de körüklediği Müslüman ve göçmen karşıtı duygular üzerinden büyüdüğüne dikkati çeken Tervoort, "İsrail'in eski tip neo-Nazi partileriyle bağlantı kurma çabası, kendilerini İsrail yanlısı bir duruşla yeniden şekillendiren bu partilerle kısa vadeli siyasi çıkarlar için işbirliği yapma ihtiyacından kaynaklanıyor." dedi.

Tervoort, bu partilerin de İsrail ile yakınlaşmaktan çıkar sağladığını belirterek, "Bu aşırı sağcı partiler, ırkçı politikalarını meşrulaştırmak için Yahudi topluluklarını koruma pozisyonunu kullanıyor. İkinci Dünya Savaşı ve Holokost nedeniyle Avrupa'da ırkçı parti damgasından kurtulmanın en iyi yolu budur." diye konuştu.

İsrail ile aşırı sağcı partiler arasındaki ideolojik ortaklığa da değinen Tervoort, şunları kaydetti:

"İsrail, bir apartheid devleti olarak aslında bu aşırı sağcı partilerin de benzer bir sistem kurmasını istiyor. Bu partiler, Müslümanların ve göçmenlerin daha düşük bir statüye sahip olmasını istiyor. Örneğin, Hollanda'daki Geert Wilders'in Özgürlük Partisi, Kur'an'ı yasaklamak ve Müslüman göçmenlere daha az hak vermek istiyor. Bu, İsrail'in Yahudi olmayanları ikinci sınıf vatandaş gören politikasıyla aynı ideoloji."

Tervoort, aşırı sağın güçlenmesiyle yalnızca Müslümanların değil zamanla diğer azınlıkların da hedef alınabileceği uyarısında bulunarak, "Steve Bannon'ın İsrail'deki insanlara 'Ana düşmanınız, sol görüşlü kozmopolit Yahudilerdir.' dediğini görüyoruz. Aşırı sağ güçlendiğinde sol görüşlü, ilerici veya dindar olmayan Yahudilere yönelik de 'antisemitik' politikalar hızla gelişebilir." yorumunu yaptı.