Gazze Şeridi’nde ateşkes ve esir takasının sağlanması yönünde uluslararası düzeyde mutabakata varılmasının ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) kabul edilen anlaşma taslağına Hamas tarafından olumlu yanıt verilmesinin üzerinden 3 aydan fazla zaman geçti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin bu süre zarfında oyalayıcı bir yönelime girmesinin ve kabul edilmesi imkansız yeni talepler ileri sürmesinin sebebi konusunda artık herhangi bir şüpheye mahal yok. Netanyahu savaşı yeni bir aşamaya taşımak ve Gazze işgalini kalıcı hale getirmek istiyor.
İsrail savaşın ikinci aşamasına mı hazırlanıyor?
Geçtiğimiz günlerde Haaretz gazetesinde Aluf Benn imzasıyla çıkan bir makale, Netanyahu’nun planlarını detaylı olarak aktardı. Buna göre, ordudan gelen bazı itirazlara rağmen kabine, savaşın ikinci aşamasına hazırlanıyor ve Netzarim koridorunun kuzeyinde kalan bölgenin ilhak edilmesini planlıyor. Ayrıca, Gazze’de eğitim ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere pek çok önemli insani ve sosyal fonksiyonu yerine getiren Birleşmiş Milletler Yakındoğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı’nın (UNRWA) devre dışı bırakılması hedefleniyor.
Bu amaçların gerçeğe dönüştürülebilmesi ihtimalinin ne düzeyde olduğundan bağımsız olarak, bu tür senaryoların konuşulması şaşırtıcı değil. Anti-Siyonist İsrailli tarihçi Ilan Pappe’nin işaret ettiği gibi İsrail, varlığını etnik temizlik üzerine inşa etti ve kuruluşundan bugüne kadar, Filistin’in en geniş kısmına sahip olma ve bu toprakların üzerinde mümkün olan en az sayıda yerli Filistinli bırakma hedefiyle hareket etti. Bu hedef, Siyonist ideolojinin ve pratiğin yapısal unsurlarından biridir. Bu doğrultuda 7 Ekim sonrasında soykırım kapsamına giren tüm fiilleri hayata geçiren İsrail, başlangıçta Gazze Şeridi’nde yaşayan halkı Mısır’a sürme amacıyla hareket etti. Bunun başarılamamasının ardından, devreye sokulan ikinci plana göre amaç Gazze’yi ikiye bölmek, kuzey kısımlarını kalıcı olarak ele geçirmek ve bu bölgenin sakinlerinden geriye kalanları güneye itmek gibi görünüyor.
Kalıcı işgal ve ilhak aynı zamanda Netanyahu’nun İsrail toplumuna “tarihi zafer” sunma ihtiyacının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. İsrail bir yandan Gazze’de eşi benzeri görülmemiş bir yıkım meydana getirirken, diğer yandan bir dizi ciddi darbe de aldı. Yüzlerce, belki de binlerce İsrail askeri öldü ve çok daha fazlası sakat kaldı. Boykot ve yaptırımların da etkisiyle ekonomide kayda değer bir küçülme meydana geldi ve İsrail dünya kamuoyu nezdinde tarihinde hiçbir dönemde olmayan derecede itibar kaybına uğradı. Üstelik “Hamas’ın ve altyapısının ortadan kaldırılması” hedefinin başarılı olamayacağı gerçeği, ordu sözcüsü Daniel Hagari de dahil olmak üzere pek çok kişi tarafından anlaşıldı.
Bu sebeple Netanyahu, mutlaka ana denklemde 7 Ekim öncesine kıyasla İsrail lehine somut ve elle tutulur bir değişim meydana getirmek istiyor. Bu değişim, aynı zamanda Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir gibi yerleşimci kökenli ve aşırılık yanlısı bakanların tam desteğiyle sürdürülen, Batı Şeria işgalini derinleştirme ve bölgenin bir kısmını ilhak etme yönelimiyle de uyumludur. Ayrıca İsrail’in 2005’te de Gazze Şeridi’nden geri çekilmeye zorlandığı ve bunun hala hazmedilememiş olduğu düşünüldüğünde, bu adım 20 yıl önce “kaybedilmiş” toprakların bir kısmının “geri kazanılması” olarak sunulacaktır.
UNRWA’yı etkisizleştirme çabası
Bununla birlikte uluslararası hukukun ve BMGK kararlarının bir kez daha ve açıkça ihlali anlamına gelecek böyle bir girişimin dünyada büyük itirazlar bulacağı da kesindir ve İsrail bu itirazların şiddetini ölçerek, tedrici bir şekilde yol almak isteyecektir.
Netanyahu ve ekibinin UNRWA’yı etkisizleştirme çabaları ise birden fazla amaca yönelik gibi görünüyor. Netanyahu geçtiğimiz haftalarda orduya, Gazze’deki insani yardım dağıtımını bizzat devralacak düzenlemelere gitme talimatı verdi ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin bunun askerlerin güvenliğini tehlikeye atacağı yönündeki ikazını da kulak ardı etti. Burada amaç elbette açlıktan ölümlerin yaşandığı Gazze’deki insani krizi hafifletmek değil. Gazze’de insani yardımın kontrolünü elde tutmak, Gazze’nin kontrolünü elde tutmanın anahtarlarından biri olarak görülüyor.
Öte yandan İsrail, ekim ayında savaşın patlak vermesinden çok önce de UNRWA ile kavgalıydı ve bunun açık bir siyasi sebebi bulunuyor. 1949'da kurulan ajans, sadece Filistinlilerin temel insani ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgilenmiyor, aynı zamanda ve daha önemlisi bu misyonu “Filistinli mültecilerin geri dönüşü sağlanıncaya kadar” üstlendiğini açıkça beyan ediyor.
Bir başka deyişle, UNRWA’nın varlığı Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının tanınması üzerine kurulu. Gazze nüfusunun yarıdan fazlası 1948 tarihli Nekbe’de Filistin’in başka bölgelerinden Gazze’ye gelen mülteciler ve onların soyundan gelen insanlardan oluşuyor. İsrail ise bu kişilerin geri dönüş beklentisini zihinlerden silmek istediği gibi, şimdi yeni mülteciler yaratmaya da hazırlanıyor. Soykırım saldırılarının başlangıcından bu yana UNRWA tesislerinin ve çalışanlarının defalarca hedef alınması da tüm bunlardan bağımsız değil.
[Dr. Selim Sezer, İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Orta Doğu Haber'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.