Libyalı hain General Halife Hafter'ın Trablus'a yönelik taarruzunun çökmesi ile birlikte, Türkiye'nin Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) verdiği destek sonucu ülkede genişleyen hakimiyeti, Hafter yanlılarınca barış görüşmeleri için yeni açılımlar aranmasını beraberinde getirdi.

Bütün leyhte ve aleyhte süregelen gelişmelere rağmen Fransa, rakiplerini saf dışı bırakmak ve Libya’da baskın güç olabilmek için başından beri tek taraflı bir yaklaşım benimsedi. Şimdiyse, Libya'daki ihtilafı çözmek için uluslararası birliğe duyulan acil ihtiyacı göz ardı ederek, Türkiye'nin rolünü baltalamaya çalışmakla meşgul.

Fransa, bu ay NATO'nun Doğu Akdeniz'de icra edilen deniz operasyonu tatbikatından çekildi ve Türkiye’nin bölgesel jeopolitik çıkarlarını engellemek için açıktan düşmanlığını sergilemekten imtina etmedi.

Bir yandan Fransa, İtalya ve Almanya ile yaptığı yakın tarihli ortak bildiride bütün Libyalı aktörlerin müzakere masasına geri dönmeleri yönündeki çağrıları yineleyerek, kendisini Libya'da tarafsız bir diplomatik aktör olarak tanıttı.

2018'de siyasi bir çözüme ulaşmayı amaçlayan Paris zirvesi sırasında, Libyalı ve diğer yetkililerin, BM çabalarını ve barış görüşmelerini Fransa’nın kendi çıkarlarına göre yönlendirmek istediği endişeleri vardı. Uluslararası Kriz Grubu, yaptığı açıklamada, “Bazı Libyalılar marjlara katılmaya davet edildi, fakat anlaşmayı imzalamaları istenmeyecek,” diyerek, Paris'in kendi tercih ettiği aktörleri seçmeye çalışıp diğerlerini hariç tutmaya çalıştığını öne sürdü.

Fransa’nın kendisini etkili bir dış politika gücü olarak konumlandırma arzusu önceden belliydi. Analistler, eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Kaddafi'ye karşı 2011 ayaklanmasını destekleme hevesinin sebeplerinden birinin, Fransa'yı baskın bir Avrupa askeri gücü olarak göstermek olduğunu savundu.

Libya'nın istikrarsızlığa sürüklenmesinin ardından, Fransa daima kendi ekonomik ve güvenlik çıkarlarını gözetti. Total'in petrol arama ve üretim operasyonları gibi Fransa'nın ekonomik çıkarlarını güvence altına almak için önemli bir ortak olarak, hırslı savaş lordu Hafter’le işbirliği yapmayı kendi çıkarı için uygun gördü.

Fransız gazetesi Le Monde'ye göre Fransa, Hafter’e çift yönlü askeri teçhizat ve eğitim sağladı. Hafter'in Nisan 2019'da başlattığı Trablus seferi sırasında bile, Fransız füzeleri Haftar'ın kullandığı teçhizat arasında saptandı. Middle East Eye, Fransız pasaportu olan silahlı adamların geçen yıl Hafter'e lojistik destek sağlamak için Libya sınırını geçtiğini de ortaya koydu.

Türkiye ile rekabet

Hafter’in diğer destekçileri olan BAE ve Sudi Arabistan’dan farklı olarak Fransa ayrıca da UMC hükümeti başbakanı Fayez al-Sarraj ile de ilişki kurdu. Yine de Fransa’nın izlediği Libya politikası, Hafter ile olan el altından ilişkilerinden ötürü, ateşkese ulaşmak ve silah ambargosunu uygulamak üzere tasarlanan Ocak ayındaki Berlin Konferansı da dâhil olmak üzere barış girişimlerine verdiği belirtilen destekle çelişiyor.

Fransa'nın gambitine rağmen, Hafter'in saldırısının başarılı olamayacağı, bunun yerine çizilmiş bir çıkmaz yarattığı açıktı.

Türkiye'nin kuşatma altındaki UMC hükümetini desteklemek için yılbaşından bu yana müdahalesi Paris'in Libya vizyonunu bozdu. Bunun yanında Ankara ve UMC, geçtiğimiz Kasım ayında, Türkiye'ye Libya kıyılarını petrol açısından keşfetme izni vererek Fransa'nın Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını tehdit eden bir anlaşma da imzaladılar.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 4 Aralık'ta Londra'nın kuzeydoğusundaki NATO zirvesinde.

Fransa, TÜRKIYE'nin çabalarından duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi ve kaçınılmaz olarak iki ülke arasındaki gerginlik patlak verdi. Fransız donanması Mart ayında UMC’ye silah teslim eden bir Türk gemisini ele geçirirken, Yunanistan'daki Fransız büyükelçiliği UMC-Türkiye anlaşmasını "geçersiz" olarak nitelendirdi.

Şimdi, Türkiye Fransa'yı Libya’da baskın bir dış aktör olarak gölgede bıraktı ve Fransa'nın stratejisini alt üst etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen ay Ankara'ya yönelik sürekli sözlü saldırılar başlattı ve "Nato üyesi olduğunu iddia eden bir ülke için tarihi ve cezai bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum." dedi.

Macron bir hafta önce Türkiye'nin “Berlin Konferansı'ndaki tüm taahhütlerine aykırı” bir “tehlikeli oyun” oynadığını iddia etti. Türkiye'yi “son derece saldırgan” olmakla suçladı .

Çifte standart

Ankara Libya'da ne kadar başarılı olursa, Macron'un sözleri o kadar sert ve yüklü olmaya devam ediyor. Ancak Fransa Türkiye'yi BM silah ambargosunu ihlal ettiği için suçlarken, ne BAE ne de Mısır'ın Hafter'in saldırısına yasadışı desteğini gündemine almayarak çifte standart sergiledi. Macron, geçen ay Mısır'ın barış girişimini de destekledi ve bu hususta Türkiye karşıtı tarafta saf tutmayı tercih etti.

Fransız yapımı Rafale savaş uçaklarının bu ayın başlarında Trablus yakınlarındaki stratejik El Watiya hava üssünde Türk güçlerini vurduğu iddia ediliyor. Bu durum Paris'in de işin içinde olabileceği yönünde spekülasyonlara yol açtı, ancak Fransa bu uçakları Mısır'a da satmıştı.

Failin kimliği ne olursa olsun, bu olay Libya'da barışı engelleyen ittifakları sembolize ediyor. Fransa, Libya'nın savaşını yönlendiren ülkelerle aynı safta durarak, Türkiye'yi ateşkes ve nihayetinde de barışa zorlayarak konusunda durdurmaya öncelik veriyor.

Hafter'in bütün çabalarının yenilgiye uğratılmasıyla, özellikle de Macron'un geçtiğimiz günlerde Hafter'in bir yükümlülük haline geldiğini öne sürmesinden sonra, Fransa muhtemelen yeni bir yaklaşım için çırpınacak.. Şimdilik Paris, Türkiye'ye karşı koymaya ve iftirayla daha fazla meşgul.

Fransa'nın iddialı dış politikasının arkasındaki itici güç olarak görülen Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, 1 Temmuz'da Paris'in Türkiye üzerindeki yaptırımları bile destekleyebileceği konusunda uyardı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptırımların gerçekleşmesi halinde Türkiye'nin misilleme yapacağını söyledi.

Barış çabalarını baltalamak

Fransa'nın Libya'daki rolü sadece Türkiye'yi dışarıda tutmaya odaklı değil. Geçen yıl, Fransa AB’nin Hafter’i kınamasını engellemişti. Daha önce İtalya'nın UMC’ye verdiği desteğe karşı Fransa Hafter'i desteklemiş ve Roma ile olan rekabetini burada da sürdürmüştü. Tüm bunlar, Hafter'in son saldırısı ve Türkiye'nin savaşa girmesinden önce bile AB'yi Libya'da iktidarsız bir aktör haline getirmişti.

Fransa ayrıca Hafter'e desteği ve ayrıca Türkiye'ye karşı bir denge olarak, Rusya'nın rolünü eleştirmekten de kaçındı. Bu, Paris'in Türkiye aleyhindeki tutumunun, NATO’nun zarar görmesindeki sorumluluğunu da gösteriyor. NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg, Mayıs ayında UMC’yi desteklemeye hazır olduğunu belirtti, ancak Fransa, bu açıklamaya rağmen, açıkça Türkiye'nin başarısını meşrulaştıran hiçbir girişimi desteklemeyeceğini belirtti.

Fransa Rusya'nın rolünü desteklemese bile, Avrupa'yı bölmedeki kendi çabaları Moskova'ya Libya'da genişleme ve Türkiye'nin yanında baskın bir güç merkezi olma imkânını verdi.

Kendisini Libya'da güvenilir ve diplomatik bir aktör olarak sunmasına rağmen, Fransa'nın eylemleri bunun sorunlu bir tanımlama olduğunu gösteriyor. Dahası, Fransa, ABD'nin Libya'nın siyasi kargaşasına karşı genel yokluğundan ve kayıtsızlığından faydalanmakta.

Sonuç olarak; Fransa, kendi bağımsız hedeflerinden ziyade kolektif barış girişimlerine öncelik verirse, bu, çatışmaya çözüm bulma çalışmasının bir paydaşı olma şansını artırabilir.

Müellif: Jonathan Fenton-Harvey (Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da çatışma, jeopolitik ve insani konulara odaklanan bir gazeteci ve araştırmacı)