Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Bill Clinton, 14 Aralık 1998 günü, Gazze Yaser Arafat Uluslararası Havalimanı'nın açılış törenine Eşi Hillary Clinton ile birlikte geldi. Clinton’ı Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat ve eşi Süha Arafat karşıladı. Dünyanın bütün kamera ve mikrofonlarının Gazze’ye çevrildiği o gün, Clinton kurdeleyi keserken şu cümleleri kurdu; “Bu havaalanı, Filistinliler için, dünyanın en uzak köşelerine direkt biçimde seyahat edebilecekleri bir istikbal anlamına geliyor. Böylelikle bütün malzemeler ve ihtiyaç duyulan her şey Gazze’ye getirilebilecek. Turistler ve tüccarlar, Akdeniz’in bu köşesine akın etmeye başlayacak.”

Gazze’de açılan havalimanının trajik akıbeti

Kendisinden önceki Demokrat Amerikan başkanlarının izini takip eden Clinton, İsrail-Filistin barışı ve “iki devletli çözüm” için somut bir ilerleme sağlamaya çalıştı.

İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yasir Arafat arasında 1993’te imzalanan Oslo Anlaşması’yla birlikte Filistin Yönetimi kuruldu. Böylece İsrail işgaline karşı mücadele eden Filistinliler, yıllar sonra ilk kez somut bazı kazanımlara kavuştu. Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerini kalıcı hale getiren Oslo Anlaşması, bu yönüyle ağır eleştirilere uğramasına rağmen, Filistin cephesinde genel bir iyimserlik havası hakimdi. Başkan Clinton da bu iyimserliğe oynuyordu.

Yapımı 250 milyon dolara mal olan Gazze Havalimanı, açılışının hemen ardından kullanılmaya başlandı. İspanyol ve Fas havayolu şirketlerinin ilk uçakları Gazze’ye inerken, bunları Kıbrıs, Mısır, Ürdün, Suriye ve Suudi Arabistan uçakları izledi. Filistin Havayolları’na merkezlik yapan havaalanı, giriş-çıkışlarının kontrolü İsrail işgal askerlerinde olsa da, Gazze’nin ve bütün Filistin’in dünyayla entegrasyonu noktasında ciddi bir atılımdı.

Gazze’de yaşananları dikkatle takip eden İsrail yönetimi, Gazze’den atılan “roket”leri gerekçe göstererek, 2001’de havalimanını bombaladı ve pistleri harabeye çevirdi. İkinci İntifada sürecinin başlangıcından hemen sonraya denk gelen bombardımanla, İsrail işgal yönetimi, Gazze’de aktif bir havaalanının faaliyetine izin vermeyeceğini de duyurdu. Kısa süre sonra, ikinci bir İsrail saldırısı havaalanının kontrol kulesini ve Kubbetu’s-Sahra biçiminde inşa edilen VIP salonunu kullanılamaz hale getirdi. Gazze Yaser Arafat Uluslararası Havalimanı artık tümüyle devre dışı kaldı.

2007’de İsrail’in Gazze’ye karadan, havadan ve denizden abluka başlatmasının ardından, havalimanı enkazındaki malzeme, beton ve asfalt parçaları inşaat yapımında kullanılmak üzere Filistinliler tarafından Gazze’nin çeşitli bölgelerine taşındı. Gazzelilere kısa ve tatlı bir rüya yaşatan havalimanı, böylece Gazze’nin yapıtaşlarından birine dönüşerek, hafızalarda buruk bir anı halinde gözlerden kayboldu.

3 adımdan oluşan “Gazze 2035” planı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisinin kamuoyuyla paylaştığı “Gazze 2035” planı, Filistin’in yakın tarihini bilenlere, 1998’de Gazze’de ABD’nin himayesinde açılan havalimanının trajik akıbetini hatırlattı. Gazze Havalimanı örneği, “Filistin topraklarının kalkındırılması” konulu nice projeyi İsrail işgal yönetiminin aslında nasıl algıladığını gösteren bir örnek vaka olarak da okunabilir.

İsrail resmi kaynaklarının açıklamasına göre, Gazze’yi ekonomik yönden geliştirme ve bölgeye tam anlamıyla entegre etme fikri üzerine kurulan “Gazze 2035” planı, 3 adımdan oluşuyor. Birinci adım, 12 aylık bir süreç dahilinde, “Hamas’tan arındırılacak alanlarda” sivillere insani yardım. İkinci adım, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Bahreyn, Ürdün, Fas gibi ülkelerin oluşturacağı bir koalisyonun, Gazze’nin yeniden inşasını ve rehabilitasyonunu üstlenmesi. Üçüncü adım ise, tüm bu süreçlerin sonucunda, Gazze’de müstakil bir yönetimin kurulması. Planın detaylarında, “Gazze halkının radikallikten uzaklaştırılması için uygulanacak çalışmalar” türünden başlıklar var.

“Gazze 2035” planının detaylarına bakıldığında, yine yakın tarihi ve işgale hakim olan histerik mantığı tanıyan herkesin ulaşabileceği sonuç aynı. Bu planın uygulanma ve başarıya ulaşma şansı bulunmuyor. Zira İsrail yönetiminin “radikallik” olarak tanımladığı şeyin çerçevesi içinde, işgale karşı direniş esas omurgayı oluşturuyor. İşgal sona ermediği, Filistin halkı onurlarına yaraşır hayat standartlarına kavuşturulmadığı ve soykırım suçuna karışan İsraillilerin tamamı adalet önüne çıkarılmadığı sürece, “radikallik” de sona ermeyecektir. Hamas, İsrail işgali ve Filistinlilerin uğradığı sürekli aşağılanma neticesinde kurulan bir direniş hareketidir. “Hamas’ı bitirmek” sadece bomba ve silahla mümkün olmayacaktır.

Bazı Arap devletlerinin Gazze’nin imarı için denkleme dahil ve davet edilmesi de, söz konusu yönetimleri kendi halkları nezdinde zayıflatmaktan başka bir işe yaramayacaktır. İsrail’in yakıp yıktığı bir coğrafyayı yine Müslümanların toparlamak durumunda bırakılması ise, yıkımı izleyen devletlerin hanesine yazılacak yeni bir yenilgiden başka bir şey olmayacaktır. Üstelik, sonrasında “İşgale karşı direnci yok olmuş, uysal ve itaatkar” bir Filistin’in oluşacağını beklemek de bomboş bir hayalden ibarettir.

İsrail işgal yönetiminin, meselenin esasını kavramamak noktasında gösterdiği kör inat, hem coğrafyamızı kan gölüne çeviriyor hem de Filistin halkının yaşadığı dramın uzamasına sebep oluyor.

[Taha Kılınç, gazeteci ve yazardır.]

İsrail'in işgali kalıcı hale getirme planı: Uluslararası kuruluşlar da hedefte İsrail'in işgali kalıcı hale getirme planı: Uluslararası kuruluşlar da hedefte

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Orta Doğu Haber'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Editör: Meryem Elif Kars