MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamalarıyla somutlaşan "terörsüz Türkiye" süreci, sadece Türkiye'nin ulusal güvenliği ve terörle mücadelesi açısından değil, Orta Doğu Kürtlüğü açısından da yeni bir dönem. Terör örgütü PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025'te “PKK’ya yönelik silah bırakma ve kendini feshetme” çağrısının ardından PKK’nın bu karara uyacağını açıklaması, Türkiye’nin son 50 yılındaki en önemli gelişmelerden biri. Bu süreç doğrudan Türkiye’yi ilgilendirdiği gibi Irak ve Irak Kürtlüğü açısından da yeni gelişmeleri içerisinde barındırıyor.

Suriye ordusu YPG/PKK saldırısını püskürttü Suriye ordusu YPG/PKK saldırısını püskürttü

Her şeyden önce terör örgütü PKK’nın esas üs alanı halen Irak toprakları. Her ne kadar PKK yapılanmasına bağlı Suriye’deki YPG, İran’daki PJAK gibi farklı örgütler farklı ülkelerde faaliyet gösterse de örgütsel olarak PKK’nın en güçlü olduğu yer Irak. 1982’de Suriye’den ayrılarak Irak’a yerleşen PKK, 40 yıldan fazla bir süredir Irak’ı hem bir sığınma alanı hem de Türkiye’ye yönelik saldırılarında bir üs gibi kullanıyor. 1980’den itibaren Irak’taki istikrarsız düzen de PKK’nın varlığına alan açtığı gibi Irak devletini de müdahalesiz kılıyor.

1980 sonrası Irak’taki gelişmeler sıralandığında;

  • 1980-88 arasından devam eden İran-Irak savaşı,
  • 1991 Körfez Krizi ve Irak’ın kuzeyinde uçuşa yasak bölge oluşturularak Iraklı Kürt grupların fiili bir özerk yönetim elde etmesi,
  • 1994’te Irak’taki iki ana yürütücü Kürt partisi olan Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasındaki iç savaş ve sonrasında KDP’nin Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin ile anlaşarak Erbil’i alması,
  • 2003’teki ABD'nin Irak işgali,
  • 2006’da yaşanan Irak iç savaşı,
  • 2010’da el-Kaide ile mücadeleye yoğunlaşılması ve ABD’nin Irak’tan çekilmesi,
  • 2011’de başlayan “Arap Baharı” süreci,
  • 2014 - 2017 arasında DEAŞ'ın Irak’taki varlığı,
  • 2019’da Irak’ta yaşanan protesto gösterileri gibi gelişmeler Irak’ta siyasi, sosyal ve güvenlik gibi konularda istikrarsızlıklar ve güç boşlukları oluştururken, PKK ile mücadele Irak açısından birincil bir öncelik ve ana tehdit konusu olmadı. PKK’nın varlığının Irak’ın kuzeyi ile sınırlı kalmasının yanı sıra 1991 sonrası süreçte merkezi hükümetin Irak’ın kuzeyindeki denetimsizliği ve kontrolsüzlüğü, PKK’nın Irak topraklarını kullanma konusunda elini rahatlattı. Böylece Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanda önemli bir alan elde eden PKK, Kandil’in yanı sıra Hakurk, Metina, Zap, Gara, Avaşin-Basyan, Sinat-Haftanin ve Asos bölgelerinde üsler, sığınma ve yaşam alanları oluşturdu. Silahlı yapı ile sınırlı kalmayan örgüt, Irak’taki idari, siyasi ve güç boşluğundan faydalanarak ya doğrudan ya da farklı etnik, dini ve siyasi oluşumlar üzerinden Irak ve 2003 sonrası hukuki bir statü elde eden Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) siyasetinde etki üretmeye çalıştı. PKK’nın bu varlığı zaman zaman Türkiye’ye karşı bir “silah” olarak da kullanılarak araçsallaştırıldı.

Türkiye’nin kararlılığı sonuç verdi

Ancak Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığı, Suriye’nin kuzeyinde yürütülen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları ile somutlaşan ve daha sonrasında Irak’ın kuzeyine yönelik Pençe Harekatları serisi ile devam eden “tehdidi yerinde bertaraf etme” stratejisi ile PKK’nın silahlı güç kapasitesi önemli ölçüde baskılandı. Özellikle Irak'ın sınır bölgesi Türkiye açısından daha güvenli hale gelirken, Türkiye’nin operasyonları neticesinde kuzeydeki dağlık alanda baskılanan PKK, daha güneye ve başta şehir hatları olmak üzere farklı alanlara kaymak durumunda kaldı.

PKK’nın varlığı nedeniyle Irak’ın kuzeyinde 600’den fazla köy boşaltılırken, Süleymaniye, Kerkük, Musul’un yanı sıra Bağdat’a kadar uzanan hatta PKK’nın alan bulmaya çalıştığı görüldü. Bu durum hem Irak merkezi otoritesi hem de IKBY’yi PKK ile karşı karşıya getirdi. Bu noktada özellikle Kürt siyaseti açısından PKK, düzen bozucu bir rol oynadı. IKBY iç siyasetindeki rekabette karşı karşıya gelen KDP ve KYB arasındaki ilişkiler, KYB’nin PKK’ya açtığı alan neticesinde daha da gerginleşirken, KYB, PKK’yı hem Türkiye’ye hem de KDP’ye karşı bir koz olarak kullanmaya çalıştı.

Bu anlamıyla PKK yine en büyük zararı Kürtlere vermiş oldu. Nitekim KDP ve KYB arasındaki çekişme nedeniyle daha önce 4 kez ertelenmek durumunda kalan IKBY seçimleri en nihayetinde 20 Ekim 2024'te gerçekleştirildi. Ancak bugüne kadar KDP’nin birinci olarak çıktığı seçimlerin üzerinden neredeyse 5 ay geçmesine rağmen halen hükümet kurulabilmiş değil. Zaten daha önceki dönemlerde 9-10 ay gibi sürelerde hükümetin kurulabildiği IKBY’de çok erken bir hükümet kurulma süreci beklenmiyordu. Ancak mevcut konjonktürde Irak’taki Kürt siyaseti yeni bir sınama ile karşı karşıya.

Endişeler devam ediyor

Her ne kadar terör örgütü PKK ile ilgili başlayan yeni süreci Irak’taki Kürt liderler olumlu olarak karşılamış olsalar bile PKK’nın nereye evrileceği konusunda bir tedirginlik ve şüphe de var. Bu tedirginliğin en başında PKK üyelerinin hangi şartlar altında silah bırakacağına dair belirsizlik var. Türkiye açısından tamamen sorun ortadan kalksa dahi Irak’taki örgüt varlığının kendine siyasal ve sosyal alan açmaya yönelik adım atabileceği konuşuluyor. Bunun için Irak’ta bir zemin de yok değil. PKK, Iraklı Kürtlerin yanı sıra Yezidi ve diğer azınlıklar içerisinde de destek buldu. Bu durum zaten iç çekişmelerini bitiremeyen Kürtler açısından problemli bir durum. 2003’ten sonra Irak'ta elde ettikleri siyasi, idari ve hukuki kazanımlar konusunda merkezi hükümet ile sorunlar yaşayan Iraklı Kürtler, PKK nedeniyle yeni sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Bu noktada PKK içerisindeki farklı ekollerin durumuna da dikkati çekmek gerekiyor. Her ne kadar bütüncül bir yapı gibi hareket etse de PKK içerisindeki “şahin kanat” ve İran’a yakınlığıyla bilinen Cemil Bayık’ın öncülüğündeki yapının radikal bir tutum alarak “oyunbozan” olabileceğine dair söylentiler güçlü bir biçimde IKBY’de dile getiriliyor. Bu durum Suriye, Lübnan ve Filistin’de zemin kaybeden İran’ın Irak içerisinde “tüm kartları” sahaya sürebileceği endişesi hakim.

Zira PKK ile ilgili başlayan sürecin ardından, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İran konusunda yaptığı açıklamalar da dikkate alındığında bu şüphenin Türkiye açısından da geçerli olduğu görülüyor. Nitekim Irak’taki İran yanlısı gruplara bağlı olan milletvekillerinin son dönemde Türkiye’nin Irak’taki askerlerini çekmesi yönünde bir imza kampanyası başlatmaları da dikkati çekici. Burada Irak ve Iraklı Kürtlerin PKK’nın en büyük zararı kendilerine verdiğini anlaması gerekiyor. Terör örgütü PKK’nın Türkiye’de eylem yapma kapasitesi neredeyse kalmadı. PKK ve ilişkili örgütlerin bulunduğu bütün ülkelerde bitirilmesi sadece Türkiye için değil tüm bölge için istikrar üretecek. Tüm tarafların bunun bilincinde hareket etmesi bölgenin tek çıkar yolu gibi görünüyor. Dışişleri Bakanı Fidan’ın, yeni dönemde bölgesel dayanışmanın artırılması gerektiği ve artık eski hataları devam ettirme zamanının olmadığına yönelik açıklamaları bu anlamıyla önemli bir uyarı niteliğinde.

[Dr. Bilgay Duman, AA Akademi Müdür Yardımcısıdır.]

Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Orta Doğu Haber editoryal politikasını yansıtmayabilir.