Suriye, Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin patlak vermesinden Arap kışına kadar çeşitli aşamalardan geçti. Bu mevsimsel değişimler, isyancıların yükselişini ve düşüşünü, yoğunlaşmasını ve parçalanmasını beraberinde getirdi. Geçtiğimiz 4 yıl boyunca Suriye'deki durum stabildi. Beşşar Esed rejimi terör örgütü PKK/PYD/SDG ile işbirliği yaparak Rus hava desteğinin çatısı altında kendini güvende hissediyordu ve aralıklı bombardıman altında İdlib'de kaosun patlak vermesini bekliyordu. Terör örgütü PKK, güçlerini Fırat'ın doğusunda yoğunlaştırmış, nehrin batısında ise birkaç eksklav kalmıştı. Suriye Geçici Hükümeti ise Suriye Milli Ordusu (SMO) ile ülkenin kuzeybatı köşesindeki hakimiyetini pekiştiriyordu. Son olarak, Heyet Tahrir Şam (HTŞ), 3 milyondan fazla Suriyelinin sıkışıp kaldığı İdlib'de iktidar tekelini sağlamlaştırmış görünüyordu.

Harita birkaç saat içinde nasıl değişti?

Bölgedeki mevcut durum bu hafta birkaç saat içinde değişti. HTŞ'nin Halep'e yönelik saldırısında vilayetin merkezini ele geçirmeden önce oldukça zayıf bir savunma gücüyle karşılaştı ve hiç tereddüt etmeden Hama'ya doğru ilerledi. Bu yazı kaleme alınırken, HTŞ ülkenin bir başka merkezini daha ele geçirmeye çok yaklaştı.

Suriye'de yeni dönem ve Türkiye'nin rolü Suriye'de yeni dönem ve Türkiye'nin rolü

SMO da kuzeyden PKK'nın elindeki Tel Rıfat'a doğru bir hamle yaptı ve terör örgütü PKK güçleri çok az bir direnişle kasabayı terk etti. SMO şu anda güçlerini Fırat'ın batısında kalan PKK bölgesi etrafında yoğunlaştırıyor. Saldırıya geçen taraflar kendi sahalarında hızlı bir şekilde zemin kazanırken, savunma hatları şok edici derecede etkisiz kalıyor. Saldırıları püskürtmek için sahada konuşlanan İranlı vekillerin ve daha önce Halep ve İdlib'deki şehir merkezlerini bombalamaktan çekinmeyen Rus hava kuvvetlerinin nerede olduğu merak ediliyor.

İran ve vekilleri Esed'e yardım edebilecek durumda değil

İran'ın Suriye sahasındaki varlığı, vekillerinin Orta Doğu'nun her yerine yayılmış olması nedeniyle artık daha zayıf görünüyor. Hizbullah, İsrail ile bölgesel bir çatışma başlatmaktan çekiniyor ve gerilimi kontrol altında tutmaya çalışıyor. Ancak Hizbullah son zamanlarda İsrail'in saldırıları ve suikastları nedeniyle önemli darbeler aldı. Bu koşullar altında, Lübnan ve İsrail sallantılı bir ateşkesin eşiğindeyken Hizbullah artık daha çok kendi iç cephesine odaklanıyor. Hizbullah'ın İran'ın Suriye'deki savaşıyla mücadele etmek için yeterli insan gücü bulunmuyor.

İran da İsrail ile gerilimi düşürmekte başarısız oldu. Geçmişte İran'ın İsrail ile kontrollü bir şekilde gerilme planı, ülkenin Orta Doğu'daki dış politikasını uygulamak için ciddi bir bedel ödemeden işe yarıyordu. Ancak İran için daha iyi bir strateji, ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump'ın beklenen “maksimum baskı” politikaları başlamadan saldırgan stratejilerinden vazgeçmek olabilir. Başka bir deyişle, 2016'dan farklı olarak, Esed'ın artık Halep'i geri almak için on binlerce İranlı vekil milisi yok.

Rusya nasıl yaklaşıyor?

Rusya da bölgede oldukça temkinli davranıyor. Ukrayna'da devam eden savaş, belki Ukrayna'ya kıyasla daha az olsa da Rus insan gücünü ve Rusya'nın ekonomisini yıpratıyor. Wagner'in etkin rolünün 2023'te bizzat Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından ortadan kaldırılmasıyla birlikte Moskova, birincil ilgi alanından uzaktaki çatışmalara müdahale etmek için gerekli güçten artık yoksun.

Rusya'nın Halep'i savunma konusundaki isteksizliğin üçüncü nedeni de Trump faktörüdür. Trump ikinci dönemi için yürüttüğü kampanya sırasında iki kritik dış politika hedefinin sinyalini verdi. Bu hedefler, İran'a azami baskı uygulamak ve Ukrayna'daki savaşı müzakere edilmiş bir çözümle sonlandırmaktır.

Putin belki de Trump'a çok hırslı görünmek istemiyor. Rusya için daha kötüsü, Trump'ın pek de hoşlanmadığı devlet dışı silahlı bir grup olan Hizbullah ve İran'la aynı kefeye konmak olur. Putin için ikilemli bir tablo söz konusu. Rusya'nın, Trump'la Ukrayna konusunda iyi bir anlaşmaya varmadan önce sınırlı savaş gücünü Trump'ın Suriye'deki düşmanlarına yardım etmeye harcamamak için yeterince sebebi var.

Ancak Rusya Akdeniz'e açılan en önemli kapısı olan Tartus deniz üssünü de kaybetmek istemiyor. Görünen o ki Rusya, isyancıların Tartus ve Şam'a ilerleyişini durdurmaya çalışacak ama Esed'i Halep'in başına geri getirmeye hevesli olmayacak. Putin, İran'la fazla koordinasyon kurmadan deniz üssünü güvende tutmayı başarabildiği sürece, büyük resimde kazanan el olduğunu düşünüyor.

Türkiye bu resmin neresinde?

Hem Rusya hem de ABD ile sorunsuz olmasa da işleyen bir ilişkiye sahip olan Türkiye, terör örgütü PKK'nın elindeki bölgelere odaklanmış görünüyor. Terör örgütü DEAŞ'ın birçok cephede kanlı bir mücadeleyle çökertilmesiyle ortaya çıkan boşluğu PKK doldurdu ve Türkiye DEAŞ'ı yenmek için bazı cephelerde ağır bedeller ödedi. Şimdi ise Esed'in kontrol alanında bir daralma yaşandığını görüyoruz.

Türkiye bu kez yeni güç boşluklarını terör örgütü PKK'nın doldurmasına izin vermemekte kararlı. Dahası, Türkiye bu çalkantılı dönemi, PKK'yı Batı Suriye'de kalan bölgelerinden, önce Tel Rıfat'tan sonrasında ise Münbiç'ten, silmek için kullanıyor. PKK Tel Rıfat'ta Halep'teki rejim güçlerinden destek alıyordu. Rejim güçlerinin Halep'i terk etmesiyle PKK da bölgedeki hakimiyetini kaybetti.

Bu yapbozda pek çok parça halen hareket halinde olsa dahi, HTŞ liderliğindeki İdlib isyancılarının bölgede mümkün olduğunca geniş bir alanı ele geçireceği ve daha sonra yeni elde ettikleri topraklarda yönetimlerini pekiştireceği açıktır. Türkiye ne kadar uzun sürerse sürsün PKK'yı Suriye sahnesinden silme hedefini sürdürecektir.

Esed'in seçenekleri artık daha kısıtlı çünkü ordusu dağılıyor, üstelik çok ihtiyaç duyduğu Rus hava ve İran kara desteğinden de yoksun. ABD ve Rusya için ise Suriye artık yapılacaklar listesinin ilk sırasında yer almıyor. Tüm bunlar, isyancılar ve Esed güçleri arasındaki çatışmalarda ne olursa olsun, Türkiye'nin Suriye'de net bir yol haritası olan en yetenekli ve kararlı aktör olduğunu gösteriyor.

[Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, Siyaset Bilimcidir.]

Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Haber Orta Doğu editoryal politikasını yansıtmayabilir.