Suudi Arabistan ve Müslüman Kardeşler arasındaki gerilim neden tırmandı?  

Abone Ol

Bu konuyla ilgili önemli bir makale Begin-Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Mordechai Kedar’ın kaleme aldığı makale The New Khalej sitesinde yayınlandı.

Makalede şu görüşlere yer verildi:

Suudi Arabistan ve Müslüman Kardeşler… Arap Baharı'ndan sonra gerilimin tırmanışı

Müslüman Kardeşler 1928'de Mısır'da 3 girişimde bulunmak üzere kuruldu: Mısır'daki İngiliz işgaliyle savaşmak, Batı kültürünün İslam toplumları üzerindeki etkisiyle savaşmak (özellikle kadınların statüsü ile ilgili) ve İslam ülkelerinde İslam hukukunu uygulamak için çalışmak.

Hareketin kurucusu Hassan El-Benna’nın düzenlediği ve Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî'nin düzenli bir konuşmacı olduğu konferanslar aracılığıyla fikirlerini Müslüman ülkelerde yaydı. Örgütün fikirlerinin benimsendiği her yerde, üyeler yabancı işgalcilerle savaşmaya başladı.

Daha sonra, örgütün davetçileri, İslam'ın emirlerini yerine getirmedikleri veya İslam hukukunu uygulamadıkları takdirde Müslüman liderleri "yabancı işgalinin" sadık hizmetçileri olarak nitelendirmeye başladılar. Müslüman Kardeşler'in inancı, bu liderlere karşı mücadelenin ‘doğuştan Müslüman olsalar bile’ caiz hatta vacip olduğunu söyler. Müminler, İslam'ın öğretilerine uymazlarsa hükümetlere ve yetkililerine karşı durmaya teşvik edilir.

Suudi Arabistan Krallığı, Müslüman Kardeşler'in kurulmasından 4 yıl sonra 1932'de, ilk kralı Abdülaziz bin Suud tarafından Arap Yarımadası'nda kuruldu. Krallık, kraliyet ailesi ile İslami esaslara önem veren din adamlarının aileleri [Vehhabiler] arasındaki ittifakla yürütülüyor. Krallar Allah’ın diniyle hükmettikleri için vatandaşların onlara karşı çıkması yasak. Suudi din adamları selef-i salih’in [Vehhabilik kastediliyor] yani atalarının yolunu takip ettikleri için, Selefi [Vehhabi] olarak bilinirler.

[Vehhabi] Alimlerin hükümete olan desteği bazen şaşırtıcı boyutlara ulaşıyor. Örneğin bir Suudi kitabı, eğer hükümdar bir vatandaşın acısına neden olursa, bu acının vatandaşın günahlarından kaynaklandığını ve tövbe edip kendini özgür bırakmanın kendi elinde olduğunu yazar.

Temel fark

Diğer bir deyişle, hükümdar, “Allah’ın halifesi” dir. Allah’ın vatandaş üzerindeki hükmü, hükümdar aracılığıyla tecelli eder. Bu fikir, Suudi Arabistan'da, dini hükümetin hizmetine sunan [Vehhabi] alimler ile hükümet arasındaki güçlü ittifakı yansıtır.

Müslüman Kardeşler'in İslami düşüncesi devrimci iken, Suudi dini düşünce [Vehhabilik], mevcut siyasi sisteme hizmet ediyor ve onu daha da sağlamlaştırıyor. Bu iki düşünce yapısını birbirine bağlamanın bir yolu olmadığından, taraflar arasında devamlı gerginlik hakim.

Arap Baharı

Aşağıdaki gerçekler, iki taraf arasında son yıllarda veya 2011'de patlak veren Arap Baharı devrimlerinden sonra yaşanan çatışmayı yansıtıyor:

2012 yılı ortalarında Müslüman Kardeşler'den "Muhammed Mursi" Mısır cumhurbaşkanı seçildi. Bir yıl sonra, savunma bakanı Abdülfettah Sisi darbe yaptı ve ardından cumhurbaşkanı seçildi. Hala da cumhurbaşkanı koltuğunda oturuyor. Sisi hükümeti Müslüman Kardeşler'i yasakladı, aktivistlerine karşı topyekün bir saldırı başlattı. Sisi, 2013'te Mursi'yi devirdiğinde, Riyad onu destekledi ve Müslüman Kardeşler’i destekleyen Başkan Barack Obama yönetiminin Amerikan yardımlarında yaptığı kesintinin telafisi olarak tükenen kasasına milyarlarca dolar akıttı.

Katar hükümeti, Hamas gibi Müslüman Kardeşler ile bağlantılı örgütleri finansal olarak ve medya yoluyla (özellikle El Cezire aracılığıyla) destekliyor. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn'in Katar ile bağlarını kesmesinin ana nedeni de budur. Bu anlaşmazlık 3 yıl sürdü.

Suudi Arabistan'ın İsrail ile uzun süredir devam eden ilişkileri (diğer işlerin yanı sıra) İsrail'in Müslüman Kardeşler'den doğan Hamas ve İslami Cihad'a karşı mücadelesine verdiği desteğe dayanmaktadır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Müslüman Kardeşler'in devrimci yaklaşımını benimsiyor ve Gazze'de Hamas, Mısır'da İhvan (Müslüman Kardeşler) Libya'da ise İslami hükümeti destekliyor. Erdoğan, Ekim 2018'de İstanbul'da Suudi konsolosluğunda Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın başına gelenleri ifşa ederek Riyad'ın imajına büyük zarar verdi.

10 Kasım'da Üst Düzey Suudi Alimler Konseyi bir fetva yayınladı:

“Şüphe ve kötü düşünceler uyandırmak veya hükümdar olmayan birine sadakat ifade eden organize gruplar oluşturmak gibi, Müslüman liderlere verilen desteği baltalayan her şey Kuran ve âdete göre yasaktır. Müslüman Kardeşler uyardığımız grupların başında geliyor. Liderlere karşı mücadele eden ve savaşa dayalı sapkın bir örgüttür. Çıkan çatışmalar ülkelere yayılır ve buralardaki sosyal uyumu bozar. Radikal terörist gruplar, tüm dünyaya, şiddet ve terör suçları da dâhil olmak üzere ülkeler ve toplumlarda yolsuzluğu yayar. Bütün bunlar Müslüman Kardeşler'in İslam'ı temsil etmeyen, daha çok partizan hedeflerine ulaşmaya çalışan bir terör örgütü olduğunu gösterir. "

Bu belge, her iki taraf da Sünni olmasına rağmen, Suudi Arabistan hükümeti ve Müslüman Kardeşler’le Türkiye ve Katar gibi destekçileri arasındaki derin düşmanlık ve nefreti açıkça ortaya koymaktadır.

Bu nefret, Hamas ve İslami Cihad gibi Müslüman Kardeşler gruplarının Riyad ve müttefiklerine karşı mücadelelerinde neden Şii İran'a yöneldiğini açıklıyor. Tahran, Sünni İslam'daki bölünmenin farkında ve bu gruplara yardım etmekten mutluluk duyuyor, böylece ortak düşmanı Suudi Arabistan'a karşı ittifakı güçlendiriyor.