Uluslararası hukuk düzeninin en önemli kazanımı olan Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin otoritesi, İsrail Meclisi'nin 28 Ekim 2024'te BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) faaliyetlerini kısıtlayan iki yasayı kabul etmesi ve 31 Ocak 2025'te Doğu Kudüs'teki UNRWA operasyonlarını fiilen sonlandırmasıyla ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya kaldı. Uluslararası toplum bu kritik eşikte, BM Genel Kurulu üzerinden Norveç'in öncülüğünde ve Türkiye'nin güçlü desteğiyle 19 Aralık 2024'te Uluslararası Adalet Divanı'ndan (UAD) bu meseleye ilişkin bir danışma görüşü talep etti. Bu talep, İsrail'in BM kuruluşlarının dokunulmazlığını ihlal eden adımlarına karşı uluslararası hukukun sınırlarını belirleyecek ve BM sisteminin geleceğini şekillendirecek bir görüş olarak değerlendiriliyor.

Bu danışma görüşü, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki BM kuruluşlarına, özellikle de UNRWA'ya yönelik kısıtlamalarının hukuki sonuçlarını değerlendirmeyi amaçlıyor. Bu süreç, uluslararası hukukun temel ilkelerinin ve BM sisteminin otoritesinin sınandığı kritik bir dönem olarak değerlendirilirken aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 45 devlet ve uluslararası kuruluş yazılı beyanlarıyla tutumlarını belli etmeyi amaçlıyor. Bu geniş katılım, Rusya'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD), Çin'den Brezilya'ya, Malezya'dan Meksika'ya kadar farklı coğrafyalar ve siyasi sistemlerden ülkelerin konuya verdikleri önemi gösteriyor.

Talep edilen danışma görüşünün içeriği

BM Genel Kurulu, 19 Aralık 2024'te kabul ettiği kararla, UAD'den İsrail'in, işgali altındaki Filistin topraklarında BM kuruluşları ve uluslararası örgütlerin varlığı ve faaliyetlerine ilişkin yükümlülüklerini sorgulamasını istiyor. Ayrıca, Filistin halkının hayatta kalması için acilen gereken temel malzemelerin, hizmetlerin ve insani yardımların engelsiz sağlanması konusundaki sorumlulukları da ele alıyor.

UAD'nin, bu konuda uluslararası hukukun ilgili normlarını, BM Şartı'nı, uluslararası insancıl hukuku, insan hakları hukukunu ve daha önce verdiği 9 Temmuz 2004 tarihli Duvar Danışma Görüşü ve 19 Temmuz 2024 tarihli İsrail’in işgalinin hukukiliğine ilişkin danışma görüşünün üzerine bina etmesi bekleniyor.

Bağlayıcı bir danışma görüşü olasılığı

BM'nin temel yargı organı Divan'ın görevleri arasında ilk olarak devletler arasında ortaya çıkan hukuki ihtilafları uluslararası hukuka uygun şekilde çözmek, ikinci olarak da kendisine yönlendirilen hukuki konularda danışma görüşü bildirmek bulunuyor. BM organları ve faaliyet alanlarıyla ilgili olması şartıyla BM yetkili kuruşları uluslararası hukuka ilişkin konu hakkında UAD'den danışma görüşü isteyebilir. Ancak devletler, Divan'dan danışma görüşü isteyemez.

Kural olarak UAD’nin verdiği danışma görüşleri bağlayıcı olmamakla birlikte, 1946 tarihli BM Ayrıcalık ve Muafiyetlerine Dair Sözleşme’nin ihlaline ilişkin uyuşmazlıklarda verilecek danışma görüşlerinin taraflar için belirleyici olacağına yönelik 8. Maddesi bu danışma görüşünün İsrail ve muhtemelen diğer ülkeler için bağlayıcı etki doğuracağı anlamına geliyor.

1946 tarihli Sözleşme BM kuruluşları ve çalışanlarının dokunulmazlıklarını düzenlerken bu imtiyazlara aykırı hareket eden devletlere karşı 8. Maddesindeki "Bir üye devletle BM arasında uyuşmazlık çıkması halinde, UAD’den danışma görüşü isteneceğini ve bu görüşün taraflarca kesin olarak kabul edileceği" yönündeki ifadesiyle bağlayıcı etki doğuracağını belirtiyor.

Bu noktada İsrail, 1946 tarihli Sözleşme’nin 8. Maddesindeki “kesin olarak kabul edilecektir” ifadesine rağmen sözleşmeye taraf olarak ve bu ifadeye çekince koymayarak verilecek danışma görüşünün kendisi için bağlayıcı etki doğuracağına rıza göstermiş oluyor. Yani, danışma görüşünün bağlayıcı etkisi UAD’nin statüsünden değil 1946 tarihli Sözleşme’nin istisnai hükmünden kaynaklanıyor ve UAD’nin danışma görüşlerinin bağlayıcı olmamasına ilişkin genel kuralına istisna teşkil ediyor.

Dahası bu bağlayıcı etki İsrail’le birlikte diğer devletler için de bağlayıcı olabilir. Zira, 8. Maddedeki “taraflar” ifadesi UAD önündeki çekişmeli yargılar için kullanılırken danışma görüşünde bir taraf bulunmamaktadır. Ancak ihlali yapan ülkenin muayyen olması sebebiyle her ne kadar bu olayda “taraf” ülkenin İsrail olacağı düşünülse de kastedilenin sözleşmeye “taraf” ülke olarak düşünüldüğü durumda Sözleşmeyi onaylayan 162 ülkenin hepsi için de bağlayıcı etki doğuracağını düşünmek mümkündür. Bu ihtimalde İsrail’in UNRWA’ya yönelik kısıtlamalarına destek olan veya bunu kolaylaştıran diğer ülkelerden de kısıtlamalarını derhal sonlandırmaları beklenecektir.

Divan’ın emsal görüşleri

Nitekim UAD, 29 Nisan 1999 tarihli danışma görüşünde, Malezya vatandaşı olan BM İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü Dato’ Param Cumaraswamy görevi sırasında verdiği röportajda sarf ettiği sözlerden dolayı Malezya'da kendisine karşı açılan hukuk davalarından bağışık tutulmamasını hukuka aykırı buldu. Divan, 1946 tarihli BM Ayrıcalık ve Dokunulmazlıkları Hakkında Genel Sözleşme'nin 8. Maddenin, 30. Bölümü uyarınca verilen danışma görüşünün Malezya açısından "kesin netice teşkil ettiğini" açıkça belirterek, Malezya'nın, Cumaraswamy'yi Malezya mahkemelerinin yol açabileceği her türlü maddi zarara karşı koruma yükümlülüğünde olduğuna kaydetti.

UAD 15 Aralık 1989 verdiği, 1946 tarihli Sözleşmenin 6. Maddesinin 22. Bölümünün uygulanabilirliğine ilişkin danışma görüşünde Romanyalı BM özel Raportörü Dumitru Mazilu’nun da BM’nin sahip olduğu ayrıcalıklardan yararlandığı ve bu verdiği danışma görüşünün de kesin netice teşkil ettiğini belirtti. Söz konusu içtihatlarda görüldüğü üzere UNRWA çalışanları da BM özel raportörleri gibi BM çalışanı olarak 1946 tarihli sözleşmenin sağladığı ayrıcalık ve muafiyetlerden yararlanır ve İsrail’in UNRWA çalışanlarının merkezlerine girişlerinin engellenmesi ve sınır dışı edilmesi bu sözleşmenin açık ihlali anlamına gelir.

Öte yandan, UAD’nin Tahran Rehineleri davasında silahlı çatışma halinde dahi bu tesislerin dokunulmaz olduğuna hükmettiği içtihadı göz önüne alındığında, İsrail'in UNRWA binalarına yönelik engellemeleri BM binalarının dokunulmazlığının ihlali manasına gelir.

Danışma görüşünün olası etkileri

Danışma görüşü, İsrail'in UNRWA'ya yönelik ithamları nedeniyle fonlarını askıya alan devletlerin, dolaylı olarak İsrail'in ihlallerine zemin hazırladığını ortaya koyabilir. Bu durum, gelecekte BM üyesi devletlerin benzer baskılar karşısında UNRWA'ya mesafe koymasını zorlaştıracaktır. UAD'nin 2004 ve 2024 tarihli danışma görüşleri ışığında, UNRWA hakkında verilecek görüş, İsrail'in BM kuruluşları ve çalışanlarını koruma yükümlülüklerini teyit edecektir.

Görüş ayrıca, UNRWA'nın Filistinli mültecilerin temel haklarının korunmasındaki rolünü vurgulayarak kısıtlamalar yoluyla geri dönüş hakkının engellenmemesi gerektiğini de ortaya koyabilir. İsrail'in görüş sonucunda UNRWA'ya yönelik yasakları kaldırması ve Filistinlilere yönelik insani yardımın yeniden sağlanmasına imkan vermesi beklenmektedir. Gazze özelinde, UNRWA'nın yasaklanmasıyla insani yardımların engellenmesinin, Güney Afrika-İsrail davasında üç kez (26 Ocak, 28 Mart ve 24 Mayıs 2024) hükmedilen geçici tedbirlerin de ihlali anlamına geleceği muhtemel kararın önemli sonuçlarından biri olacaktır.

Tüm bunların yanı sıra, İsrail’in UNRWA ve personeline yönelik verdiği zararın da tazmin edilmesinin önü açılacaktır. Nitekim İsrail, Gazze’de 2008-2009 yıllarında gerçekleştirdiği Dökme Kurşun Operasyonu’ndaki saldırılarında UNRWA binalarına verdiği zararı tazmin etmesini tavsiye eden bağımsız uzmanlardan oluşan BM Araştırma Komisyonunun kararına uymuş ve 23 Şubat 2010’da BM’ye 10,5 milyon dolar tazminat ödemişti.

Türkiye'nin rolü

Bu süreçte Türkiye'nin sunduğu yazılı beyan, uluslararası hukukun temel ilkelerini vurgulaması ve İsrail'in kısıtlamalarının hukuki boyutlarını çok yönlü ele alması bakımından önemli bir katkı niteliğindedir. Türkiye, İsrail'in de taraf olduğu 1946 tarihli BM Ayrıcalıkları ve Dokunulmazlıkları Sözleşmesi'ne dikkat çekerek bu korumaların BM kuruluşlarının bağımsız çalışabilmesi için vazgeçilmez olduğunu gösterecektir.

Türkiye'nin beyanında, İsrail'in UNRWA'yı yasaklama kararının hukuki dayanaktan yoksun olduğu ve uluslararası yükümlülüklerin ihmalinin açık bir hukuk ihlali olduğu vurgulanacaktır. Özellikle insani yardımların engellenmesi, BM tesislerinin hedef alınması ve uluslararası personelin taciz edilmesinin uluslararası hukuk düzenini zedelediğine işaret edilecektir.

Türkiye'nin kapsamlı beyanları ve hukuki savları, UAD'nin İsrail'in ihlallerini tespit etmesi noktasında mahkeme yargıçlarına yol gösterici olacaktır. Böylece 2024 tarihli danışma görüşünde de yazılı ve sözlü beyanda bulunan Türkiye, Filistin konusundaki istikrarlı tutumunu ve uluslararası anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmeye yönelik yaklaşımını bir kez daha ortaya koyacaktır.

Bundan sonra ne olacak?

Hollanda'nın idari başkenti Lahey'deki Barış Sarayı'nda faaliyetlerini yürüten UAD'de 28 Nisan itibarıyla halka açık yapılacak ve canlı yayınlanacak duruşmalarda 45 ülke ve uluslararası kuruluş muhtemelen 30’ar dakika olmak üzere sözlü sunumların yapacak.

Sözlü beyanda bulunacak ülkeler ve kuruluşlar isim sırasına göre sunumlarını yaparken; uyuşmazlığın doğrudan ilgilisi ülkelere daha fazla uzun sunum süre verilmesi sebebiyle Filistin ve İsrail’in ilk gün ve muhtemelen 3'er saat sunum yapmaları bekleniyor.

Sözlü sunumların ardından Divan yargıçları danışma görüşünü hazırlamak için müzakereye başlarken; UAD danışma görüşünü genellikle 4 veya 6 aylık bir süre içerisinde açıklıyor.

Gazzeliler, ramazanda pis suya mahkum edildi Gazzeliler, ramazanda pis suya mahkum edildi

[Selman Aksünger, Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü]

Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Orta Doğu Haber editoryal politikasını yansıtmayabilir.