Uluslararası hukukçular, Lübnan'da Hizbullah mensuplarının çağrı cihazlarının patlatıldığı ve Lübnanlı yetkililerin İsrail'i sorumlu tuttuğu saldırının, siviller ile savaşanlar arasında ayrım yapılmasını gerektiren uluslararası insancıl hukukun "ayırt etme" prensibine aykırı olduğunu savundu.
Nottingham Trent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Luigi Daniele, York Üniversitesi Osgoode Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Heidi Matthews ve Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulu (LSE) Öğretim Üyesi Dr. Alonso Gurmendi-Dunkelberg, Lübnan'daki saldırıları ve hukuka uygunluğunu değerlendirdi.
Yaralananların tamamı meşru hedef değildi
Nottingham Trent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Daniele, cihazların patlatılması yoluyla yapılan saldırılarda hedef alınan herkesin hukuken saldırılması meşru olan "muharip" statüsünde olmadığını belirterek "Burada aktif bir savaşın yürütülmediği bir bölgeden bahsediyoruz. Sivil nüfusun yoğun olduğu çarşı, pazar, berber dükkanı gibi yerler hedef alındı." dedi.
Saldırıda ölenlerin bazılarının meşru hedef olduğu varsayımında dahi saldırı şeklinin hukuka aykırı olduğunu söyleyen Daniele, "Eğer aktif çatışma bölgesinin dışındaysanız, sadece çatışmaya devam eden muharip statüsündeki kişileri hedef alabilirsiniz. Bu olayda bunun böyle olmadığını görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Daniele, İsrail güvenlik güçlerinin, sivilleri veya siyasi parti mensuplarını uluslararası hukuku gözetmeksizin meşru hedef olarak gördüğünü belirterek "Bence bu, bir suç çünkü uluslararası hukuka göre meşru bir hedefi bile bazı önlemleri almadan vuramazsınız." diye konuştu.
Siviller gözetilmedi
Saldırıda sivillerin de zarar görme ihtimalinin göz ardı edildiğini aktaran Daniele, "Sivillerin aşırı zarar göreceğinin öngörüldüğü anda, saldırının sonlandırılması gerekirdi ama burada tam tersini görüyoruz. Çağrı cihazları nüfusun yoğun olduğu bölgelerde patlatıldı." dedi.
Dr. Daniele, saldırıda "Gereksiz yaralanma veya acıya sebep olmama" kuralının da ihlal edildiğini kaydederek "Burada zarar görenler muharip statüsünde değildi. Örneğin bazı ülkelerin diplomatik temsilcilikleri hedef alındı ve bunlar hiçbir şekilde meşru hedef olamaz. Devlet dışı aktörlerin siyasal faaliyetlerini yürütüp savaşmayan temsilcileri de hedef alınamaz." değerlendirmesinde bulundu.
"İsrail'in saldırısı terör eylemleriyle aynı mantığa sahip"
Bazı ülkelerin bu saldırıları açıkça "terör saldırısı" olarak kınadığını belirten Daniele, "Maalesef teröristler ile devletlerin güvenlik güçlerini birbirinden ayıran ahlaki kurallarının bu olayda ortadan kalktığını gördük. Bu saldırının arkasındaki güçler sorumluluklarını üstlenmiyor ve saklanıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Dr. Daniele, İsrail'in, savaştığı bir grubun bulunduğu ülkedeki herkesi meşru hedef gördüğünü belirterek "Bazı ülkelerde komşu devletlerdeki istediği hedefi vurma eğilimleri var. Bu küresel bir savaşın işaretini oluşturuyor. Devletler kendi istediği şekilde başka ülkelerdeki sivilleri hedef haline getiremez. Sadece şüphe üzerine insanlar hedef yapılamaz. Bunun Gazze'de de yapıldığını görüyoruz." dedi.
Bu saldırının bir suç olduğunu vurgulayan Dr. Daniele, "Çünkü eğer ideolojik olarak bir toplumun masum olduğu karinesini ortadan kaldırırsanız, teröristlerin kullandığı mantığı uygulamış olursunuz. Çünkü teröristler, istemedikleri siyasilere destek vermeleri ve politik görüşleri sebebiyle bedel ödetmek için kasten sivilleri hedef alırlar." ifadelerini kullandı.
Daniele, saldıran tarafların yönetenler ile siviller arasında ayrım yapılmamasının soykırım sözleşmesinin de altını oyduğunu vurguladı.
Bütün bir toplumun terörist ya da muharip kabul edilerek hedef alınmasının, liberal demokratik ilkelerin hiçe sayılması anlamına geldiğinin altını çizen Daniele, "Uluslararası kuruluşlar ve mahkemeler, bu tür bütünü etkileyen suç faaliyetlerinin durdurulması için hareket geçmeli." uyarısında bulundu.
"Hem ayırt etme hem de orantılılık ilkesini ihlal edildi"
Osgoode Hukuk Fakültesinden Dr. Matthews, İsrail'e yönelik çok düşük bir tehdidi önleme amacıyla çağrı cihazı saldırıları için "Hem ayırt etme hem de orantılılık ilkesi ihlal edildi." dedi.
Saldıran tarafın, saldırılanların "meşru hedefler" olup emin olmak için daha fazla özen göstermesi gerektiğini söyleyen Matthews, "Sadece Hizbullah'a üye olmak bir kişiyi meşru hedef haline getirmek için yeterli değildir. Henüz tüm gerçeklere sahip olmasak da şu anda İsrail'in, mensubiyete dayalı bir hedefleme yaklaşımı benimsediği, çağrı cihazına erişimi olan her Hizbullah üyesini, çatışmalara katılma derecelerine bakılmaksızın ve uzaktan patlatılan cihazlara kimin sahip olacağına veya yakınında bulunacağına bakılmaksızın hedef aldığı görülmektedir." değerlendirmesini yaptı.
Dr. Matthews, saldırıya uğrayan kişilerin aktif şekilde savaşan "muharip" statüsündeki Hizbullah üyeleri olduğu varsayımında da İsrail'in orantılılık ilkesine uyması gerektiğini kaydederek "Saldıran taraflar, korunan kişi ve nesnelere verilen zararı en aza indirecek tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu cihazlar herhangi bir önlem alınmaksızın uzaktan patlatıldığında, saldıran tarafın her bir vakada gerekli orantılılık değerlendirmesini yapması gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
Matthews, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Saldırıdan önce sivillerin zarar görmemesi için gerekli önlemlerin alınmadığı ve orantılılık değerlendirmesi yapılmadığı, ülkenin dört bir yanında halka açık yerlerde meydana gelen patlamalarla saldırının niteliği göz önüne alındığında, saldırının sivil nüfus arasında terörü yaymayı amaçladığı sonucuna varmak için ciddi nedenler var."
Saldırılar hukuka uygun olmalıydı
LSE'den Dr. Gurmendi-Dunkelberg, uluslararası insancıl hukuk kapsamında, herhangi bir saldırının ayırt etme ve orantılılık kurallarına uygun olması gerektiğini söyleyerek "Yani sadece muharip olanlar hedef alınmalı ve saldırı neticesinde sivillerde olması beklenen zarar, saldırıdan elde edilecek askeri fayda ile orantılı olmalıdır." dedi.
İsrail'in, her bir çağrı cihazının patlatılma anında ayrı ayrı orantılılık incelemesi yapması gerektiğini belirten Gurmendi-Dunkelberg, "Eğer saldırı sırasında gereken önlemleri almadan tüm çağrı cihazlarını aynı anda patlatmışlarsa bu, uluslararası hukuka göre yasaklanmış bir dizi gelişigüzel saldırı anlamına gelecektir. Çünkü saldıranların kimi hedeflediği, çağrı cihazının kimde olduğu ve patlama anında yakınlarında kimlerin bulunduğu konusunda net bir fikirleri olmayacaktır. Sorunun bir kısmı da tam olarak ne olduğu ve saldırının nasıl gerçekleştirildiği konusunda yeterli bilgiye sahip olmamamızdır." ifadelerini kullandı.