Lübnan ve İsrail arasında 1 yıldan fazladır süren çatışmaların sona ermesi için gösterilen çaba sonrası imzalanan ateşkesin yankıları sürerken, anlaşmanın pratikte bir karşılığının olmadığı kısa sürede açığa çıktı. Ateşkesin ilanıyla birlikte Lübnan Geçici Hükümet Başbakanı Necib Mikati'nin ve Parlamento Başkanı Nebih Berri'nin zafer edasıyla Lübnanlıların evlerine dönebileceklerine dair açıklamaları toplumsal zeminde karşılığını bulsa da güneydeki evlerine dönen Lübnanlılar açısından İsrail tehdidi son bulmadı.

Nitekim İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan gelen açıklamalarda ateşkesin savaşın durduğu anlamına gelmediğine dair vurgular yapılıyor ve Lübnan’ın güneyinin "rehabilite" edilmek istendiği belirtiliyor. Bu istek güneyde tampon bölge oluşturup insansız bir alan yaratmayı içeriyor ve İsrail'in Lübnan’daki hedeflerinin son bulmadığını gösteriyor.

Diğer taraftan ateşkesten bu yana bombardımanın devam ettiği Beyrut semalarında dronların gözlem yapmayı sürdürdüğü ve ateşkes devam ederken İsrail’in saldırıları sonucunda Lübnan ordusuna mensup askerler de dahil olmak üzere Lübnan tarafında can kaybının arttığı gözleniyor. Bu gerçek karşısında İsrail-Lübnan hattında yeni krizlerin tetikleneceğine ve çatışmaların devam edeceğine dair sorgulamalar da artıyor.

Ateşkesi hızlandıran nedenler

26 Kasım akşamı kabul edilen anlaşmadan sonra savaşın geldiği nokta göz önünde bulundurulduğunda, ilk olarak İsrail tarafında ateşkesin ne anlama geldiğine bakmak gerekiyor. Bu noktada Netanyahu’nun İsrailli esirleri kurtarmak yerine Lübnan cephesinden hala vazgeçmediğini gösterircesine saldırılara devam etmesi, bu ateşkesin daha çok ABD'yi "ikna etmek" için yapıldığını gösteriyor. Nitekim ateşkesten bugüne 14 Lübnanlının İsrail saldırılarında ölmesine ve İsrail'in sınırdaki köylerde bulunan evleri yerle bir etmeye devam etmesine rağmen Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı John Kirby'nin saldırıları görmezden gelerek ateşkesin devam ettiğine dair ifadeleri dikkati çekti. Kirby’nin "genel anlamda bir ateşkes mevcut" minvalindeki sözleri ABD'nin Lübnan için kendince bir çözüme ulaştığına işaret ediyor. Dolayısıyla ateşkesin ilanı ABD'yi tatmin ederken, İsrail’in ABD'nin taleplerine uyum sağladığını göstermesi açısından da bir pencere açıyor.

Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı için yeni bir fırsat mı? Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı için yeni bir fırsat mı?

Bununla birlikte Netanyahu’nun ateşkesi kabul etmesine dair tartışmalarda İsrail’in kendi iç siyasi gündemindeki gelişmelere de dikkati çekmek gerekiyor. Nitekim Netanyahu'nun 27 Kasım öncesine kadar şiddetli olmasa da Lübnan’da operasyonların devam etmesi emrini verirken aynı zamanda ateşkesi ihlal etmediklerini söylemesinin temel bazı nedenleri bulunuyor. Öncelikle Netanyahu'nun da son konuşmasında yaptığı vurgu çerçevesinde kısmi de olsa bir ateşkesin İsrail’e bir toparlanma süreci tanıdığı anlaşılıyor. Bu aşamada Lübnan’dan atılan füze sayısındaki azalmanın Demir Kubbe harcamalarını da azaltacak olması İsrail’i ekonomik olarak bir süreliğine rahatlatacak bir adım olarak görülüyor.

Diğer taraftan İsrail toplumunda Lübnan’daki operasyonlara karşı yükselen tansiyonu düşürmek Netanyahu'nun kendi toplumunun taleplerini bir nebze de olsa yerine getirdiğini göstermesi bakımından öne çıkıyor. Bu nedenle Netanyahu ateşkesi imzalayarak kurallara uyduğunu gösteriyor, ancak aynı anda ateşkesi sınırlı bir şekilde ihlal ederek Lübnan’dan vazgeçmediğinin mesajını açık bir şekilde İran’a, Hizbullah’a ve Lübnan’a göndermiş oluyor.

Ateşkesin son günlerde Suriye'de Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ) başlattığı direnişle bağlantılı olduğu ve Netanyahu'nun Suriye’deki operasyonu önceden haber alarak ateşkesi hızlandırdığı şeklindeki iddiaların ise Lübnan’da bir karşılığı bulunmuyor. Nitekim Hizbullah’ın Suriye’ye asker göndermeyeceğine dair açıklamalarına ve pazartesi günü İsrail tarafına yaptığı saldırıya bakacak olursak Lübnan’daki varlığının izlerinin hala güçlü olduğunu göstermeye çalıştığı anlaşılıyor. Bu aşamada İsrail Lübnan’dan Suriye’ye uzanan Hizbullah hattını kesmek istese dahi önceliğin Lübnan’ın içindeki hedefler olduğunu unutmamak gerekiyor. Nitekim İsrail askerlerinin hala çekilmemesi ve ateşkesin 3. maddesini öne sürerek çok rahat ateş açmaları da bu önceliğe işaret ediyor.

Ateşkes ihlalleri Lübnan’ı ve kalıcı barış sürecini nasıl etkiliyor?

Halihazırda İsrail tarafından 100’den fazla ateşkes ihlalinin yapılması Lübnan siyasetinde yeni krizlerin doğmasına da yol açıyor. Nitekim Lübnan’da hayatın normale dönmesi için gösterilen çabaların başında turizmin canlandırılması geliyor. Bunun için de havayolu şirketlerinin Lübnan uçuşlarını yeniden açması önceleniyor. Bu noktada özellikle yılbaşı kutlamaları için turizmin canlandırılmaya çalışılması Lübnan ekonomisi açısından çok kritik bir öneme sahip. Ancak İsrail’in devam eden saldırıları nedeniyle Lübnan tarafından henüz ciddi adımlar atılmadı. Lübnan İsrail ihlallerini sürekli rapor etse dahi ihlalin devam etmesi planların çok da fazla değişemediğini gösteriyor.

Diğer taraftan güneyden göç eden Lübnanlıların evlerine dönmelerine dair motivasyonlarının düşmesi Lübnan hükümeti için bir diğer sorundur. Ateşkesin ilk dakikalarından itibaren evlerine dönmeye başlayan Lübnanlıların son saldırılarla birlikte yerlerini tekrar terk etmeye başlamaları krizin açığa çıkmasındaki faktörlerden biri olarak öne çıkıyor. Bu durum ülkedeki toplumsal dengenin yerine oturmasını yavaşlatması açısından dikkat çekiyor. Lübnan hükümeti orduyu güçlendirmek için hazırlıkları sürdürse de İsrail'in ihlali arttığı sürece ordunun güneyi korumak için ihtiyaç duyduğu süre de uzuyor.

Ateşkesten bugüne kısa süredeki gelişmelere dikkat çekildiğinde Lübnan-İsrail arasındaki ateşkesin her an bozulabileceği ihtimali günden güne artıyor. Ateşkesi içeren 60 günlük sürede her iki tarafta sükunetin hakim olması beklenirken aksine gerilimin yükseldiği gözlemleniyor. Bu nedenle de bölgede sürekli değişen savaş hattında Lübnan cephesinin kapanmadığından yola çıkarak İsrail’in adımlarını takip etmeye devam etmek gerekiyor.

[Tuba Yıldız, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesidir.]

Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Orta Doğu Haber editoryal politikasını yansıtmayabilir.